''Önceliğimiz ev dışı izolasyon olmalı''
Dokuz Eylül Epidemiyoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gül Ergör, önceliklerinin pozitif vakaların ev dışı izolasyon etmek olduğunu söyledi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Epidemiyoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gül Ergör “Günlük 20 bini aşkın test, az bir sayı değil. Şu anda önceliğimiz pozitif vakaları ev dışında izole etmek olmalı” diyor.
Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının tespit edildiği 10 Mart’tan bu yana bir ayı geride bıraktık. Bu süreçte vaka sayısı 40 bini geçti, hayatını kaybedenlerin sayısı ise bini aştı. Her gün hastalığın seyrini gösteren yeni rakamlar, ülkeler arası karşılaştırmayı gösteren grafikler yayınlanmaya devam ediyor. Peki bu bir aylık veri, bize hastalığın gidişatına dair ne söylüyor? Hastalık ne zaman pik yapacak, nasıl kontrol altına alınacak? Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Epidemiyoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gül Ergör’e sorduk.
10 Mart’tan 10 Nisan’a dek vaka sayımız 40 bini aştı. Bu bize virüsün bulaşma hızına dair ne söylüyor?
Bulaşma sayısı dediğimiz R0 olarak bilinen bir değer var. Ülkemize özel hesaplanan bir R0 değeri yok ama dünya ortalamasına bakarak 3 civarında olduğunu tahmin ediyoruz. Yani bir kişi ortalama 3 kişiye bulaştırıyor. Normalde çok yüksek bir oran değil, kızamıkta bunun 17 olduğunu biliyoruz. Ama kimse bu virüse bağışık olmadığı için bu oran bile çok büyük rakamlara mal oluyor. Evde kalma önlemlerini bunun için alıyoruz. Tabii zamanla hastalığı geçirenler arttıkça toplumdaki bağışıklık artacak ve vaka sayısı azalacak.
Hastalığın kritik evrelerinden bahsedebilir miyiz?
Rakam olarak bahsedemeyiz. Rakamdan çok eğrinin gidişini önemsiyoruz. Yani hastalık her gün artıyor mu? Öyleyse bir süre sonra benzer sayılar görmeye başlayınca pik noktasına ulaşmış olacağız. Salgın grafikleri bir çan eğrisi şeklindedir. Hafif başlar, giderek artar, çanın tepesi gibi bir üst noktaya ulaşır ve simetrik olarak azalıp biter. Önlemlerle bu çan eğrisini daha düşük sayılarla tamamlamak mümkün. Bizim de amacımız sivri değil, yayvan bir çan elde etmek.
Türkiye’nin pik noktası için bir öngörünüz var mı?
Genelde ülkeler bir ayda pik noktasına ulaştı. Bizim de bir ayda geldiğimiz sayı umarım pik noktamız olur. Bunu anlamak için istikrarlı bir şekilde aşağı inişi görmemiz gerekiyor. Ama 1-2 gün değil. Bir süre boyunca günlük vaka sayısında tutarlı bir düşüş görmeliyiz ki, geriye dönüp “Demek ki şu gün pik yaptık” diyelim. Bu anlamda sayılardan çok grafiğin şekli bizi ilgilendiriyor. Çünkü ülkelerin pik sayıları, nüfusla da ilgili. O yüzden Almanya, Fransa, İtalya, İran gibi nüfus yapımızın benzediği ülkeleri izliyoruz. Tabii amacımız hepsinden aşağıda gitmek ama nüfusumuz benzer olduğu için büyük olasılıkla vaka sayımız onlara yaklaşacak.
Test sayıları da farklı. Vakaları kıyaslamak doğru mu?
Sadece vaka sayısını karşılaştırmak doğru değil. Milyonda kişi başına düşen test sayısı diye bir oran var, buna bakıyoruz. Örneğin Çin’de 12 Şubat’ta vaka sayısında ani bir yükseliş yaşandı. Bu, virüsün bir anda çok hızlı yayılmasıyla değil, Çin’in vaka tanımını değiştirmesiyle ilgiliydi. O günden itibaren akciğer bulgusuna dayalı vakaları da Covid-19 tanımına dahil ettiler, bu yüzden ciddi bir artış oldu. Dolayısıyla ülkeleri kıyaslarken test sıklığı, vaka tanımı, salgının kaçıncı gününde olduğu, nüfusu gibi birçok faktörü değerlendirmek gerekiyor.
Türkiye’de günlük test sayısı 20 bini aştı. Bu, nüfusa oranla iyi bir rakam mı?
Dünya Sağlık Örgütü, “Test, test, test” dedi ama bunun üzerinden 2 hafta geçti. Şu anda dünya genelinde de, bizde de epey test yapılıyor. Günlük 20 bini aşkın test, az bir sayı değil. Artık bu aşamada pozitif bulduklarımızı ne yapacağımız önemli. Çünkü hastaneye yatması gerekmeyen pozitif vakaları eve gönderiyoruz. Evet, aile hekimi takip ediyor, şimdi dijital takip de geliyor ama ne kadar etkili? Pozitif kişiler evde kendini izole etmede zorlanacaksa ya da riskli gruptan aile üyeleri varsa, tıpkı karantinada yurtdışından gelenlere uygulandığı gibi, belli yerlerde tutulmaları lazım. İlla hastane olması şart değil, belki bir yurt binasına bir doktor, iki hemşire görevlendirmek bile yeterli. Bakın Çin’de herkes eve kapandı ama evde bulaşma oranı yüzde 80‘lere çıktı. Türkiye’de hanelerin kalabalık olduğunu biliyoruz. O yüzden şu anda önceliğimiz pozitif vakaları izole etmek olmalı. Bu, sıfırdan hastane yapmaktan çok daha kolay.
Tek başına ölüm sayısına bakmak doğru mu?
Ölüm sayısından çok vaka-ölüm oranına bakıyoruz. Toplamda kaç kişi tanı almış, bunlardan kaçı hayatını kaybetmiş? Burada yine yaş belirleyici bir faktör. İtalya’da yüksek yaşlı nüfus nedeniyle bu oran yüzde 5 civarındaydı. Türkiye’de bu oran yüzde 2 civarında. Yükselme ihtimali var, çünkü başlangıçta ölüm oranı düşük seyrediyor. Ama genel olarak yüzde 5’in altında kalması iyi bir şey olur.
‘Olası vakalar kapsam dışı’
Koronavirüs rakamlarına bakarken en çok neye dikkat ediyorsunuz?
Öncelikle günlük vaka ve ölümleri izliyoruz. Fakat bu hastalığa özgü şöyle bir durum var: Bu tanıyı alınca hastaya özel bir kod veriyoruz ve resmi kayıtlara bu kodla geçiyor. Ancak bu kodu almak testinizin pozitif çıkmasına bağlı. Yani klinik bulgular o yönde olsa da, testiniz negatifse kesin tanı almayıp olası vaka sayılıyorsunuz. Biliyoruz ki hastanelerde yüzde 30-70 oranında olası vaka var ve kayıtlara geçmiyor. O zaman da bu rakamlara bakıp ayrıntılı bir öngörüde bulunmak zorlaşıyor.
‘İyileşenler daha fazla’
İyileşenler ölümlerin iki katından fazla aslında.
Evet, bu çok güzel. Vakaların yüzde 2’si ölüyor diyorsak, yüzde 98’i iyileşecek demektir. Panik olmayalım, önlemlerimiz zaten basit. Hepimizin umudu, hasta olursak da bunu olabilecek en hafif şekilde atlatmamız ve gelecek yıl da hiçbirimizin bu hastalıktan korkmadığı bir noktaya gelmemiz.