Kur'an-ı Kerim'e Suudi oyunu! Bakın ne yapmışlar
Türkiye Gazetesi yazarı Ahmet Akışık bugünkü köşe yazısında, Suudilerin ve Vahhabilerin Kur’an-ı Kerim’i okunmaz hale getiren bir yazım kullandığını ve bu yöntemle Kur’an okumayı zorlaştırdığını ifade etti.
Türkiye gazetesi yazarı Dr. Ahmat Akışık, Vahhabilerin ve Suudilerin Mushaflarda kullandığı imla ve yazım tekniğinin, Kur’an okumayı neredeyse imkansız kıldığı konusunu kaleme aldı:
Türkiye’mizde Mushaflarda uygulanan hattın/imlânın eldeki verilere göre, 700-800 senelik bir geçmişi vardır. Fakat şu anda Suûdi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere Arap dünyasında, Pakistan’da, Okyanus Ülkelerinde ve Afrika’da Müslüman ülkelerin çoğunda Resm-i Osmanî (!) denilen Fehd (Vehhabî) hattı yaygındır.
1. Ticarette engelleme: Türkiye’de basılan Mushafları, Mısır’a, Arabistan’a, diğer Arap ülkelerine gönderemiyoruz. Niçin, çünkü mushaflarımız arasında yazılım, hat ve imlâ birliği yok. Hepsi, geri çevriliyor. T. Altıkulaç aynen şöyle diyor:
Eğer İslam dünyasıyla imlâ birliğini sağlarsak, matbaalarımız İslam ülkelerine Mushaf basarlar, siparişler alırlar ve galiba en güzel baskıyı da biz yaparız. Çünkü en güzel ve en usta hattatlar bizde. Suudiler (Vehhabîler), bizim hattatlarımızı ülkelerine çağırıp mescitlerinin duvarlarını, levhalarını ve istedikleri yerleri yazdırıyorlar (Tayyar Altıkulaç, CD/1).
Ben şahsi tercihimi söylüyorum. Müslümanların bu ihtilafı şahsen beni rencide ediyor. 100 bin adet Mushaf, Kuveyt gümrüğünden geri dönüyor. Ne demek bu? Bir yayınevimiz anlaşıyor Kuveytlilerle, 1970’li yıllarda, Mushafları da basıyor, oraya kadar da götürüyor, gümrükten geri dönüyor, “Bu tahrif edilmiş bir imlâ” diye. Ve bu arkadaşımız büyük ölçüde zarar görüyor (Tayyar Altıkulaç, CD/3).
Hayır, sadece kargo masrafından zarar görmüştür. Mushaflar, ülkemizde uygulanan imlâya göre basıldığı için iç piyasada tüketilmiştir. O basımevi, Arap dünyasında farklı bir imlâ kullanıldığını bilebile veya bilmeyerek böyle bir ticarete girişmiştir. Her yönden kendi hatasıdır! Ticaretin kendine göre bazı kuralları vardır. Türkiye’den gönderilen bazı ürünlerin KKTC gümrüğünden geçmediğini hatırlayalım.
KARIŞIK VE OKUNMAZ HALE GETİRDİLER
2. Mushaflardaki tutarsızlıklar: Tayyar Altıkulaç, Ülkemizde basılan Mushaflarda bazı kelimelerin yazılışı/hattı, diğer bir ifadeyle imlâsı konusunda aynı kelimenin farkı âyetlerde ve farklı şekillerde yazılışını bir tutarsızlık olarak görüyor ve bunu açıkça eleştiriyor. Hatta İslam dünyasında ilgili kişi ve kurumlarla bir araya gelerek bir imlâ birliğine varılması gerektiğini söylüyor ve bu konuda geç kalındığını şiddetle vurguluyor. Bir Müsteşrik gibi bazı iddialarda bulunuyor.
Ancak bu iddialara geçmeden önce Mushaf-ı Şerif’in hattı ve imlâsı ile ilgili bazı kavramların açıklanması, faydalı olacaktır. Şöyle ki:
Türkiye’de Mushafların imlâsı: Ülkemizde basılan Mushafların hat ve imlâsı, 15. ve 16. asra dayanmaktadır. Hat uzmanlarına göre şu anda uygulanan imlâ, 16. yüz yılda yaşamış olan Aliyyül Karî’nin (ö.1605) hattıdır. Bu hat, zamanımıza kadar gelmiştir. Çok bilinmeyen bir husus da Aliyyül Karî’den yaklaşık yüz sene önce yaşayan Şeyh Hamdullah’ın (ö.1520) yazdığı Mushaf’ta aynı imlâ görülmüştür (Bir Katılımcı, CD/2. Tutanakta katılımcının ismi yer almıyor. Ayrıca bkz. M. Uğur Derman, DİA, Hat mad.).
Hiçbir şey birden neş vü nemâ bulmaz. Her şeyin bir gelişme süreci vardır. Biz bu hattı, tâ Selçuklulara dayandırabiliriz. Bu durumda Türkiye’mizde Mushaflarda uygulanan hattın/imlânın eldeki verilere göre, 700-800 senelik bir geçmişi vardır.
Aliyyül Karî, âlim bir zât olmasına rağmen Ehl-i Sünnet’e aykırı bazı beyanları olduğu için (DİA, Ali el-Kârî mad.) Sünnî ulemaca makbul addedilmez. Ancak bütün hat kaynaklarında Osmanlı döneminde Mushaflarda uygulanan imlâ, onun ismiyle alem olmuş ve bu hatta, Aliyyül Karî hattı denilmiştir.
Şimdi bu konuda şu soru ile karşılaşabiliriz:
Aliyyül Karî imlâsının özelliği nedir?
Bu hattın/imlânın en önemli özelliği, % 90-95 elif’in kullanılmasıdır. Bütün sülâsî ism-i fâillerde, cemi müennes sâlimlerde ve bazı isimlerde elif yazılır. Bu okuyucuya kolaylık ve doğru telaffuz sağlamaktadır.
Bazı örnekler verecek olursak, şöyle diyebiliriz:
Hâlid, kitâb, sâlihât, yâbenî, isrâîl, âyât, iyyâye, nasâra, sâbiîn, hâsirîn, el’âne, ehâtat, eshâb gibi kelimeler elif ile yazılır.
Arap dünyasında Mushafların imlâsı: Şu anda Suûdi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere Arap dünyasında, Pakistan’da, Okyanus Ülkelerinde ve Afrika’da Müslüman ülkelerin çoğunda Resm-i Osmanî (!) denilen Fehd (Vehhabî) hattı yaygındır. Ancak Türk Cumhuriyetlerinde ve bazı Müslüman ülkelerde Türkiye’nin gönderdiği hediye Mushaflar vardır. Bu Mushaflar, ofset baskı ile çoğaltılmakta, böylece Türkiye Mushaflarında uygulanan hat, yaygınlaştırılmaktadır. Çoğunlukla Vehhabîlerin veya onların etkisinde kalanların kullandığı:
Resm-i Osmanî (!) denilen Fehd (Vehhabî) hattının özelliği nedir?
Bu hattın özelliği, bütün sülâsî ism-i fâillerde, cemi müennes sâlimlerde ve bazı isimlerde elif yazılmaz.
Suûdîler/Vehhabîler, sözde Resm-i Osmanî dedikleri hatta/imlâya, tecvid kaidelerini de yükleyerek, Allah’ın mübarek kelâmı’nı tamamen karışık ve okunamaz hâle getirmişlerdir.
Şimdi burada çok önemli bir soruyla karşılaşıyoruz. Peki bu gizli toplantıda çok telâffuz edilen, İslam dünyasında kullanılan ve Hazret-i Osman’a kadar nispet edilen Resm-i Osmanî, gerçekten vahiy kâtiplerinin yazdığı ve 6 yerleşim merkezine gönderilen İmam Mushaflar’da uygulanan hat/imlâ mıdır?
Tayyar Altıkulaç bu konuda şöyle diyor:
Hazret-i Osman’ın Mushaflarında kullanılan imlânın yüzde 100, bire bir tespiti mümkün müdür? Hayır değil, onu da bilelim.
Demek ki, Hazret-i Osman’ın Mushaflarındaki imlâyı, Resm-i Osmanî’yi yüzde 100 tespit etmek ne yazık ki, mümkün değil. Ne zamana kadar? O Mushaflardan (6 Mushaf’tan), en azından birine, ikisine kavuşuncaya kadar. Henüz o Mushaflara ne yazık ki, kavuşmuş değiliz (Tayyar Altıkulaç, CD/1).
T. Altıkulaç kendine göre bazı gerekçeler ileri sürerek; “Topkapı Sarayında muhafaza edilen ve Hazret-i Osman’a izafe edilen kan lekeli Mushaf’ın ona âit olduğuna inanmıyorum” diyor (CD/1).
Ancak iyi düşünmek lâzımdır, o Mushaf-ı Şerif, Tahtakale’de işportacılardan alınan bir kitap değildir. Türk hakanı Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Mısır’ın zaptından sonra İstanbul’a getirilen birçok Mukaddes Emanetler içinde yer alıyordu.
İDDİALAR VE BATIL GEREKÇELER
Tayyar Altıkulaç, Türkiye’de basılan Mushaflarda uygulanan imlâ, bazı kelimelerin farklı yazımını karşımıza çıkarıyor. Bu bir tutarsızlıktır, diyor ve şu örnekleri veriyor:
1. Se’av (Sebe’, 5) elifsiz yazılmış. Fakat se’av (Hac,51)’de elifli yazılmıştır.
Fehd/Vehhabî hatlı Mushaflar da aynı, Türkiye’de olduğu gibi.
2. Teştehî (Fussılet,31) kelimesi, Zuhruf,71’de Teştehîhi şeklinde yazılmıştır.
Fehd/Vehhabî hatlı Mushaflar da aynı, Türkiye’de olduğu gibi.
Vahiy kâtipleri bu kelimeleri yazarken T. Altıkulaç’a mı soracaklardı?
3. Hayran minhâ (Kehf,36) kelimesi, Kehf,81’de Hayran minhü şeklinde yazılmıştır.
Fehd/Vehhabî hatlı Mushaflar da aynı, Türkiye’de olduğu gibi.
Vahiy kâtipleri bu kelimeleri yazarken T. Altıkulaç’a mı soracaklardı?
4. T. Altıkulaç şöyle diyor: Şam’a giden Mushaf’la Kufe’ye giden Mushaf ya da Basra’ya giden Mushaf'ın imlâsında da bazı esasa müteallik olmayan, mana ile ilgisi bulunmayan farklılıklar vardır. Bu daha çok elifle yazılması ya da elifsiz yazılmasıyla ilgilidir. Ama yine bu Mushaflar arasında okuyuşta da farklılığa sebep olan yazımlar vardır. Benim tespitlerime göre, bunlar 44 adet kelimedir. Diğerleri daha çok elifle yazılması ya da elifsiz yazılmasıyla ilgilidir (Tayyar Altıkulaç, CD/1).
Tayyar Altıkulaç, bu tespitleri yaparken, Müsteşrik veya Müsteşrik temsilcilerinin kitaplarından büyük ölçüde yararlandığı veya onların etkisi altında kaldığı anlaşılmaktadır. Çünkü onlar, hayatlarını İslam ve Kur’an’da çelişki ve hata bulmaya adamışlardır.
Bu konuda çalışma yapanlardan bazıları şunlardır:
1) Alman oryantalist Nöldeke (1836-1930), Kur’an Tarihi.
2) Mısırlı Taha Hüseyin (Kur’an’da bazı kelimelerin Arap gramerine aykırı olduğunu iddia etmiş ve âyetleri eleştirmiştir. Sünnî ulema da, onun mürted olduğunu ilân etmiştir.)
3) Mustafa Öztürk (Cihad âyetleri arasında çelişki olduğunu iddia etmiş ve Almanya’ya kaçmıştır).
4) T. Erpenıus, A. Jeffery, M. Watt, R. Paret, O. Pretzl, F. Buhl gibi Müsteşrikler, Kur’an ve Kur’an Tarihi üzerinde çalışma yapmışlar ve Kur’an’ı eleştirmişlerdir.
5) M. Hamidullah (Müsteşrik temsilcisi), Kur’an-ı Kerim Tarihi.
Mecid-i Aksa’nın Kudüs’te değil, göklerde olduğunu iddia ederek, kıble ile ilgili âyetleri inkâr etmiştir. Hazret-i Peygamber’in gençliğinde puta kurban kestiğini ve Resûlüllah’ın âyetlere aykırı olarak ümmi olmadığını iddia etmiştir.
6) İzmirli, İsmail Hakkı (Camilere sıra konulması ile ilgili imza verenler arasında yer almıştır), Tarih-i Kur'ân.
Değerlendirme
Ülkemizde Mushaflarda uygulanan Aliyyül Karî isimli imlânın terk edilerek, genelde İslam dünyasında uygulanan Resm-i Osmanî’ye geçilmesiyle ilgili yapılan toplantı, şu şekilde değerlendirilebilir:
1. Resm-i Osmanî, Vehhabî dünyasının verdiği aldatıcı bir kavramdır. İmam Mushaf hattı/imlâsı ile ilgisi yoktur.
2. Resm-i Osmanî, Suûdilerin Arabistan’da ve Vehhabîliğin etkili olduğu ülke ve toplumlarda yaygın şekilde kullanılmaktadır.
3. Resm-i Osmanî ile yazılan Mushaflar, okunması zor ve son derece karmaşıktır.
4. Türkiye’de Mushaflar, Aliyyül Karî isimli hat/imlâ ile basılmaktadır. Okunuşu kolaydır. Bu imlânın 700-800 senelik bir mazisi vardır. Bu konuda icma oluşmuştur. Resm-i Osmanî denilen Fehd/Vehhabî imlâsının ise 100-150 senelik bir geçmişi vardır. Sonradan ortaya çıkmış, icmaya karşı, gayri ilmî ve Batı destekli bir ideolojinin mahsulüdür.