İstanbul Üniversitesi'nde profesöre taciz suçlaması!
İstanbul Üniversitesi'nde bir profesör doktor hakkında üst üste gelen "taciz" suçlamaları ortalığı karıştırdı.
GazeteDuvar'dan Nuray Pehlivan'ın haberine göre İstanbul Üniversitesi'nde bir profesör doktorun öğrenciliğini yapan Arkeolog Canay Alpagut geçmişte tacize uğradığını anlatan bir mektup yazdı. Mektubu İstanbul Üniversitesi, Prehistorya Bölümü’nün mail grubuna yolladı. Alpagut'un mektubunu okuyan arkeoloji öğrencisi Ilgın Yaren Demirkesen de benzer iddialarla aynı eğitmene yönelik benzer suçlamalar yöneltti. Anabilim Dalı Başkanlığı görevini bırakan profesör doktor ünvanlı öğretim görevlisi ise taciz iddialarını 'linç kampanyası' olarak değerlendirdi.
Bursa, Aktopraklık kazısında 2007-2016 yılları arasında çalışan Arkeolog Canay Alpagut, 10 yıl yanında bulunduğu hocası, İstanbul Üniversitesi, Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı tarafından taciz edildiğini iddia ettiği bir mektubu paylaştı. Alpagut mektubunda, “Artık ne olursa olsun hikayesini anlatmak ve hayatını bu yüzden tamamen değiştirmek zorunda kalan bir kadın olarak yazıyorum” dediği mektubu İstanbul Üniversitesi, Prehistorya Bölümü’nün mail grubuna yolladı. Ayrıca bir dilekçe ile birlikte İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne de gönderdi.
Mektubun mail grubunda paylaşılmasının ardından geçen yıl Urfa, Karahantepe Kazısı’na katılan Arkeoloji öğrencisi llgın Yaren Demirkesen de, Alpagut’un yaşadığı tacize benzeyen iddialar öne sürdü. Tacizle suçlanan öğretim görevlisi ise İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu söyleyerek, iddiaları ‘linç kampanyası’ olarak değerlendirdi. Öğretim görevlisi isim iddialar üzerine kendisi ve kürsü mensuplarının isteği ile halen yürütmekte olduğu Anabilim Dalı başkanlığı görevinden ayrıldı.
‘O ZORLAMAYA DEVAM ETTİ, BEN SESSİZ KALMAYI SÜRDÜRDÜM’
“Dört senedir yaşadığı tacizin yükü ile boğuştuğunu” belirten Canay Alpagut, artık omuzlarından bu yükü atmak istediği için mektubu yazma kararı verdiğini belirtti. Hocasından ilk olarak ‘birlikte bir akşam rakı içelim mi?’’ mesajları gelmeye başladığını söyleyen Alpagut, tacizin iki kazı sezonu boyunca devam ettiğini yazdı. Kendisine cinsel tacizde bulunduğunu anlattığı mektupta, uzun bir süre kendisini suçladığını dile getiren Alpagut, “Aslına bakarsanız bütün olay da bu zaten. Öyle bir hiyerarşi üzerinden yapılıyor ki taciz, öyle bir kurgulanıyor ki; kadın kendini suçlayacak, yaşadıklarını kimseyle paylaşamayacak ve bir şey söyleyemeyecek duruma geliyor. Çok açık bir şekilde bir şey söyleyemememe rağmen; attığı her adımdan sonra ondan kaçmam, sorularına geçiştirircesine cevaplar vermem, onunla oturup hiç rakı içmemem bile aslında net bir şekilde bu olayın ‘karşılıklı arzu edilen bir şey’ olmadığını gösteriyordu. Ama o zorlamaya devam etti, bense sessiz kalmayı sürdürdüm” ifadelerini kullandı.
‘ABARTMIYORDUM, TACİZ EDİYORDU’
Yaşadığı olayın karşılıklı bir durum olmamasına rağmen, “insanlar aramızda bir şey olduğunu düşünür mü” diye endişe içinde günler geçirdiğini ifade eden Alpagut, “Çünkü devamlı benimle ilgilenen bir ‘kazı başkanı’’ vardı. Tepki verirsem gücünü kullanarak beni çok kolay bir şekilde susturabilir diye de korkumdan ne yapacağımı bilemiyordum. Hep bahaneler buldum. İlk başlarda, ‘bana hocalık yapıyor, beni yetiştiriyor, bu yüzden bu kadar yakın davranıyor’ dedim. ‘Biz sosyal bir iş yapıyoruz, bu kadar yakınlık olabilir’ diye kendimi yalanlarla avutmaya çalıştım. Çok uzun bir süre boyunca, bulduğum saçma gerekçelerle kendimi bunun taciz olmadığına inandırmaya çalıştım. Abarttığımı bile düşünmüştüm bir süre. Ama gerçeklerden daha fazla kaçamayacağım ve inkar edemeyeceğim zaman geldiğinde, bunun apaçık bir cinsel taciz olduğu sonucuyla yüz yüzeydim. Ben abartmıyordum, o taciz ediyordu!” dedi.
‘HER ÇANAK PARÇASI VERDİĞİMDE ELİME DOKUNUYORDU’
Mektubuna, “Benim için her şeyin dayanılmaz noktaya geldiği dönem ise, 2015 yılı Aktopraklık kazı sezonuydu” diye devam eden Alpagut, kazı alanında yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“Tez danışmanım olarak benimle malzemeye bakması gerekiyordu ve onunla baş başa kalmaktan korktuğum için, ondan gün içinde randevu almaya çalışıyordum. Fakat o geceyi tercih etmişti… Yine rakı sofrasını kurduğu ve içmeye başladığı bir gecede, ‘malzemeye bakalım’ dedi. Gecenin sonuna doğru çanak bahçesine geldi. Malzemeye bakmaya başladık. Ben ona her çanak parçası verdiğimde, o malzeme ile birlikte bütün elime dokunuyor ve rahatsız edici bir şekilde, yüzünde imalı bir gülümsemeyle devamlı bana bakıyordu. Bir süre geçtikten sonra beni tişörtümden tutarak kendine çekmeye çalıştı ama ben izin vermedim, kaskatı kesilmiştim. Sonra bana ‘ben şimdi bu masa lambasını kapatacağım, odama gideceğim ve sen de arkamdan odama geleceksin’ dedi. Ben ‘hayır hocam yapmayın, gelmeyeceğim’ dedim. Çanakların olduğu masaya yumruğu ile vurarak tekrarladı ‘sana geliyorsun dedim’ dedi ve gitti. O masaya vurduğunda çıkan çanak sesleri bugün hâlâ kulaklarımda. O gittikten sonra dizlerimin korkudan nasıl birbirine çarptığını hâlâ unutmuş değilim.”
‘SUSMAK YERİNE TACİZİ AÇIK AÇIK SÖYLEMEYİ TERCİH EDİYORUM’
“Bu olay aslında dört yıldır hep içimdeymiş ve yaralar açmaya devam ediyormuş. Ben her ne kadar bana yaşatılanları zamanla unuttuğumu, atlattığımı, bu travmanın üstesinden geldiğimi zannetmiş olsam da esasında yüzleşmekten kaçtığım her bir dakika yaralarımı derinleştirmiş” diyen Alpagut, mektubun sonunda ise şunları yazdı:
“Çünkü ben hiçbir şeyi unutmamışım. Şu an fark ediyorum ki ben içimdeki bu virüsü tamamen temizlemeden hayatıma devam etmek istemiyorum. Ben, bana yapılan karşısında sessiz kalıp bundan sonra o adamın kazısında çalışacak kadınlara ihanet edemem. Kadın dayanışmasına daha fazla sırtımı dönemem. Benim bundan sonra korkacak, saklayacak hiçbir şeyim yok. Kimseden korkmuyorum, tacize uğrayan bir kadın olarak buradayım ve gücümün farkındayım. Korkacak ve kendini suçlayacak kişi ben değilim. Başım dik bir şekilde buradayım ve şu andan itibaren gerek özel yaşantımda gerekse akademik hayatımda susmak yerine -öncelikle İstanbul Üniversitesi yönetimini bilgilendirmek suretiyle- bu tacizi açık açık söylemeyi tercih ediyorum.”
‘CANAY’LA YAŞADIKLARIMIZ ÇOK BENZER’
Neolitik Dönem arkeolojisi çalışmak istediği için geçen yıl Kazı Başkanlığı’nı yürüttüğü Karahantepe Kazısı’na katılan öğrencilerden Ilgın Yaren Demirkesen ise, Canay Alpagut’un yazdıklarını okuduktan sonra kendisinin de konuşma cesareti ve sorumluluğu hissettiğini ifade ediyor. Ilgın, “Canay’la yaşadıklarımız çok benzer olduğu için okuduğumda beni derinden etkiledi. Benden başka bir kişi daha olduğunu görmek, geçmişte ya da gelecekte daha fazlası olabileceğini de iyice fark ettirdi. Bu yüzden konuşmaya karar verdim” diyor. Sözü kendisine bırakalım…
‘ÜZERİME DOĞRU GELMEYE BAŞLADI’
“Karahantepe kazısında 3 hafta kaldım. İlk iki hafta boyunca rahatsız edici bir şey hissetmedim. Ancak ikinci haftanın sonunda bir akşam diğer iki hoca bir masada, biz de 7-8 öğrenci avlunun başka bir tarafındaki masada yemek yiyorduk. Yaklaşık bir saat sonra beni masalarına çağırdı. Muhabbet etmeye başladık. Masadaki diğer hocalarla birlikte bana geleceğime dair tavsiyelerde bulundular. Ama saat 12’yi geçtiğinde kendisi ve diğer hocalarımızdan biri çok sarhoş oldu, muhabbet dağıldı. Bütün öğrenciler de yattı. Ben diğer hocayla birlikte etrafı toparladım.”
“Onun odasına avludan bir merdivenle çıkılıyordu… Hoca bir ara tuvalete gitti ve dönerken bana seslendi. ‘Ilgın yukarı gel’ dedi. O an bana bir şey vereceğini ve aşağıya indirmemi isteyeceğini düşündüğüm için yukarı çıkıp kapının önünde bekledim. Bana ‘kapıyı aç’ dedi. Kapıyı açtım… Sonra, ‘içeri gir’ dedi. İçeri girdim. Ancak arkamdan içeri girip ışığı açmayınca ters bir şeyler olduğunu anladım. Sarılıp, öpecek gibi üzerime doğru gelmeye başladı. Belime ve koluma temas edince ne diyeceğimi bilemedim ve masaya çarptım. Ben geriye doğru adım atınca ellerini havaya kaldırıp ‘tamam, tamam’ dedi ve geri çekildi. Koşarak odadan çıktım. Merdivenlerden telaşlı ve şoke olmuş bir durumda inerken diğer iki hoca hâlâ avludaydı. Bence gecenin o saatinde onların da durumun ‘normal’ olduğunu düşünmeleri mümkün değil.”
‘SUÇLU BENMİŞİM GİBİ KIZGIN BİR ŞEKİLDE BAKTI’
“Olayın ertesi günü, kahvaltıda göz göze geldik. Sanki suçlu benmişim gibi bana kızgın bir şekilde baktı. Canay’ın yazdıklarını bu yüzden çok net anlıyorum. Bütün gün de o şekilde davrandı bana. Aynı gün Göbekli Tepe’ye ziyarete giderken alandan servis araçlarına bindik. Necmi Hoca’nın yanındaki koltuk boştu. Ama ben yanına oturmayıp, koridorun diğer tarafına oturdum. O zaman yine dik dik baktığını gördüm. Sonra yemek yemeye gittik. Salondaki sandalyeler ikili ve bitişikti. Aradan yer açıp özellikle benim yanıma oturdu. Sonrasında orada kaldığım 3 gün boyunca tıpkı Canay gibi, ‘acaba ben yanlış bir mesaj mı verdim’ diye kendi kendimi sorguladım. Çünkü onunla ilgili verilen imaj çok farklıydı…”
“Ben gittikten sonra sağ salim varıp varmadığımı soran bir mesaj attı. İlerleyen günlerde bir gece saat 12’den sonra bu kez ‘merhaba’ diye mesaj attı ama gece yazmak istemediğim için cevap vermedim. Ertesi gün ‘merhaba hocam’ diye cevap verdim. Kaybolduğumu söyleyip beni kendi okuluna davet etti. Ben de geçiştirdim. Sonra başka bir gün yine mesaj atarak kazıya gelip gelmeyeceğimi sordu. Geleceğimi söyleyince, sevindiğini, uzaklaşma eğiliminde olduğumu düşündüğünü söyledi.”
‘ANLATMADIĞIM SÜRECE BAŞKA ÖĞRENCİLER O MASAYA OTURACAK’
“Benim kafamda çok önemli bir yeri vardı. Çevremdeki hocalar da ‘senin için iyi bir şans, sakın bırakma’ demişti. Kazıya bu düşüncelerle ve çok büyük mesleki umutlarla gitmiştim. Ama Canay’ın yaşadıklarından daha önce haberdar olsaydım kazıdayken, o masaya asla oturmazdım. İşte şimdi ben bunu anlatmadığım sürece de başka öğrenciler, o masaya gidip oturacak. Beni konuşmaya iten de bu düşünce oldu. Şu ana kadar bunu yapacak gücü bulamadım. Çünkü bir lisans öğrencisi olarak karşısına çıktığım kişi çok büyük ve herkesçe tanınan bir isim. Hatta bu olayı yaşadıktan sonra uzun süre Türkiye’de arkeolojik kariyerimin bittiğini, olanları anlatırsam ya da kazıdan aniden ayrılırsam artık buradaki arkeoloji camiasında barınamayacağımı düşündüm. Yani o kadar güçlü bir isimdi…”
‘HUKUK NE KARAR VERİRSE BEN DE ONA UYACAĞIM’
Söz konusu iddialarla gündeme gelen profesör ise iddialarla ilgili bir analiz yapmak istemediğini ve bunu doğru da bulmadığını ifade ederek Canay Alpagut ve yasal sonuç olmadan olayla ilgili sosyal medyada paylaşım yapanlar hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu söyledi ve kendisine yöneltilen suçlamalara ilişkin şöyle konuştu:
“Bu iddialarla ilgili hukuki süreç başlattım. Bu ithamlarda bulunan, bundan pay çıkarmaya çalışan herkesle hukuk önünde hesaplaşacağım. Zaten hukukçuların çok hassas olduğu konulardır bunlar. Sonuçta hukuk ne karar verirse tabii ki ben de ona uyacağım. Ama genel anlamda benim için bir insana zarar verme düşüncesi bile fazladır. Böyle bakınca olan bitene gerçekten anlam veremiyorum. Ve çok büyük bir haksızlıkla karşı karşıya olduğumu düşünüyorum. Ama bunun büyük bir çabayla, isimsiz maillerle, aklınıza gelebilecek her türlü kurumu etiketleyerek atılan tweet’lerle sistematik bir şekilde yürütülmesine de anlam veremiyorum. Bu tamamıyla bir linç kampanyasına dönüşmüştür. Bu kampanyanın kimler tarafından hangi maksatla yürütüldüğünü de zaman içinde göreceğiz diye düşünüyorum.”
‘SÜRECİN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ’
İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı mensupları da Canay Alpagut’un mektubu ile ilgili bir açıklama yaparak eski bir öğrencileri tarafından paylaşılan taciz iddiasının kendilerini derinden sarstığını belirtti. Konu ile ilgili idari ve hukuki sürecin başlatıldığı duyurulan açıklamada, “Halet Çambel ve Ufuk Esin gibi bilim insanları tarafından kurulmuş Prehistorya Anabilim Dalı’nın bugünkü üyeleri olarak biz, her türlü cinsiyetçi yaklaşımı ve tacizi kabul edilemez buluyor, sürecin takipçisi olarak güvenli bir ortam oluşturma sözü veriyoruz” ifadeleri yer aldı.
Öğrenci Haber ise, Canay Alpagut’a destek olmak için Twitter’da, “İ.Ü’de Tacizci Akademisyen” başlığıyla yaptığı paylaşımla soruşturma açılmasını istedi.