''Hiçbir şüphe kalmadı: Atatürk'ü zehirleyerek öldürdüler!''
Yeni Mesaj gazetesi yazarı Yusuf Karaca, bugünkü “Atatürk’ü zehirleyerek şehit ettiler” başlıklı yazısında, Mustafa Kemal Atatürk’ün zehirlendiği iddiasını yeniden gündeme taşıdı.
Yeni Mesaj gazetesi yazarı Yusuf Karaca, bugünkü “Atatürk’ü zehirleyerek şehit ettiler” başlıklı yazısında, “Kaç gündür kafamı kurcalayan bu soruya cevap aradım ve araştırarak öyle sonuçlar buldum ki, Ata'nın ‘şehit’ edildiğine dair, içimde hiçbir şüphe kalmadı” ifadelerini kullandı.
Yazısında "Atatürk eğer, genç yaşta ölmeseydi, bugün Türkiye çok daha farklı bir ülke olurdu. 1923'ten, ölümüne kadar ne büyük yatırımlar yaptığı ortada. "Özelleştirme" ile sata sata anca bitirdiler." diyen Karaca uzun zamandır tartışılan "Atatürk zehirlendi mi?" sorusunu yeniden gündeme taşıdı.
İşte Karaca'nın yazısından dikkat çeken bölümler:
ABD'nin kara kutusu kabul edilen David Rockefeller, ölmeden önce çok önemli itiraflarda bulunmuştu. "Atatürk yüzünden planlarımızı yarım yüz yıl ertelemek zorunda kaldık" demişti. Bu adam önemli bir Yahudi'dir. ABD için, söyledikleri "kanun"hükmündedir. İsrail'in Atatürk'ün ölümünden sonra kurulması ve Türkiye'nin ilk tanıyan ülkelerden olması, hiç sürpriz değil. Hal böyle iken, insanın aklına şu soru geliyor:
Kaç gündür kafamı kurcalayan bu soruya cevap aradım ve araştırarak öyle sonuçlar buldum ki, Ata'nın "şehit" edildiğine dair, içimde hiçbir şüphe kalmadı. Atatürk'e düşman olmayı dindarlık sanan zavallılar, bazı gerçekleri bilseler, eğer gerçek Müslüman iseler, utancından ölürler.
Dünyayı değiştiren bir insan ölüyor, ama otopsisi yapılmıyor. Üstelik bu otopsi çok istenmesine rağmen yapılmıyor. Atatürk'ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda "ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması" olarak gösterilirken, ikinci raporda ise "alkolle ilgili karaciğer iltihabı" neden olarak gösterilmektedir.
Ortada hem bir çelişki, hem de büyük bir yalan vardı. Bu yalan raporu, o dönem mecliste etkisi çok olan masonlar çıkarttırıyor.
Masonlar ne alaka, demeyin!
Atatürk'ün şahadetinde ve sonrasında, hep bunlar başroldeler.
Atatürk, mason localarına karşı büyük bir savaş veriyor. Yıl 1935. Atatürk, Mahmut Esat Bozkurt'a Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verir ve der ki;
"Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver, gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve gurupça kapanmasına delalet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır."
Böylece Bozkurt, Paşa'nın istediğini yaptı, "Masonlara ölüm" naraları altında, mecliste locaları kapatma kararı çıktı.
Masonlar, Doktor Mim Kemal'i önlerine katarak Atatürk'ün makamına çıktılar; "Efendim biz zaten maiyet-i devletinizdeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız biz pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız" dediler.
Atatürk de karşılık olarak;
"Peki, bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa'da hangi locaya bağlısınız ve metbûnuzun ismi nedir?" diye sordu.
"Biz Cenova'ya tabiiyiz ve reisimiz de Barca Mison Cenaplarıdır." dediler.
Bunun üzerine Atatürk öfkelenip; "Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi, bir çift Yahudi'ye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye'deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi örfi'ye hepinizi verir ve astırırım! Haydi defolun karşımdan!" diyerek onları kovdu.
Mustafa Kemal Atatürk, 10.10.1935 tarihinde Ankara'da Çankaya köşkünde Doktor Mim Kemal Öke"ye hitaben: "Mason cemiyetinin faaliyetini inkılâplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeye teşebbüs etmeyiniz." demişti.
Yüksek dereceli bir mason olan Avram (İbrahim, Abraham) Benaroyas, Türkiye Mason Cemiyeti'nin kapandığını Moskova'da bir toplantı sırasındayken öğrendi ve şöyle dedi: "O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!" (-Laiki Foni "Halkın Sesi" gazetesi, Yunanistan, 1948.)
Bu konuda daha geniş ayrıntı ve bilgiye ulaşmak isteyenler; "Yusuf Ziya Koca-Atatürk Öldü mü, Öldürüldü mü?" Adlı kitabı okuyabilirler.
Atatürk öldükten sonra, İsmet Paşa'nın cumhurbaşkanlığı sırasında, "kanun-u mahsusla localar kapanmadı! Tekrar açmaya hakkımız var!" diyen Masonların müracaatı üzerine, tekrar localar açılıp faaliyete başladılar…
"Atatürkçü" bilinen Celal Bayar ise 1952'de, Ahmet Gürkan'ın teklif ettiği ve Masonların localarını kapatmak istediği kanun teklifini ret ederek bu suretle localarını kanunla pekiştirdi. Celal Bayar, kendisi de bir masondu.
Ceyhan Mumcu'nun 16.10.2005 tarihinde Mahiye Morgül'e anlatımından bir alıntı yapalım:
"Bir deniz tabip albayının Atatürk'ün ölümü hakkında yapmış olduğu bir doktora tezi var. Orada Atatürk'e yanlış tedavi uygulandığı anlatılmaktadır. Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi.
Atatürk'e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı "Kinin" yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadı azamlarından Doktor Mim Kemal Öke'dir.
Durumu iyice fenalaştıktan sonra yine bir mason olan Celal Bayar, yurtdışından bir doktor getirtir. Yanlış tedavi yapıldığını, karaciğerin bu yüzden iflas ettiğini rapor eden bu yabancı doktordur. İstirahat için 2 ay kadar kaldığı Savarona'da nemli sıcaktan durumu daha da kötüleşmiş, son günlerinde Dolmabahçe Sarayı'na götürülmüştür."
1962 yılında dönemin içişler bakanı Bekarta'nın talebi üzerine bir araştırma yapan Doktor Lebit Yurdoğlu şöyle diyor: "Sn. Hıfzı Oğuz Bekata. Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tespit ettim.
Atatürk'ün ilaçlarının alındığı eczanenin kayıtlarına baktığımda, o dönemlerde sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekimin bilmesi gerektiği ama bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun izlenimi edindim.
Atatürk'ün tedavi amaçlı verildiği diğer ilaç 'piremidon'dur. İnsanlar üzerinde toksin 'zehirli' etkisi olduğu kesinlik kazanmıştır. 'Civalı diuretik' olan 'salyrgan' isimli ilacın ise 3 Ağustos 1938 tarihinde yapılan konsültasyondan önce kullanımının tehlikeli olacağı bilindiği halde bu ilacın kullanılmasına devam edilmiştir. Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hâkim olmuştur."
İşin özü, Atatürk, zehirlendiğini anlamıştı artık. Afet İnan'a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; "Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger'i getirtti."
İçişler Bakanı Kaya, İnönü'ye yazdığı yazıda şunları söylüyor: "Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım. Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hâsıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim."
Ata'nın ölümünden sonra, Anadolu'da insanlar ağlamaktan adeta gözleri kör olurken, İsmet Paşa cenazeye katılmıyor. İşbaşına gelir gelmez, mason locaları açılıyor.
Atatürk'ün kovduğu ve "ben hayatta olduğum sürece Türkiye'ye gelemezler" dediği Rotheschild ve Rockefeller aileleri Türkiye'ye çörekleniyorlar. Sonra, İsrail kuruluyor. Atatürk düşmanlarıyla İsrail, ne kadar gurur duysa az!
"Atatürk, içkiden öldü!" yalan ve iftirasını yayanlar, bunun hesabını asla veremezler. Peygamberimizin zehirlenerek şehit edildiğini dahi bilmeyenler, Atatürk'ün zehirlenerek şehit edildiğini, nerden bilsinler!