Çocuk Esirgeme Kurumunda İntihara Tazminat

Anayasa Mahkemesi, kızı Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı kız yetiştirme yurdunda intihar eden annenin bireysel başvurusunda, etkili soruşturma yükümlülüğü ile mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verdi- İntihar eden kızın annesiyl

ANKARA (AA) - Anayasa Mahkemesi, kızı Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı kız yetiştirme yurdunda intihar eden annenin bireysel başvurusunda, etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü ile mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, C.M. adlı kız, babasının ölümü, annesi Elif M'nin ekonomik güçten yoksun olması nedeniyle koruma altına alınarak, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı bir kuruma yerleştirildi.

Koruma altına alındığı tarihten itibaren Çocuk Esirgeme Kurumunun farklı kurumlarında kalmaya başlayan C.M, 4 Nisan 1997'de en son kaldığı Bolu İzzet Baysal Kız Yetiştirme Yurdu binasından atlayarak intihar etti.

Anne Elif M. ve C.M'nin kardeşi Ferhat M, ölümde idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinde Çocuk Esirgeme Kurumu aleyhine tazminat davası açtı.

Mahkeme, uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle davayı reddetti.

Daha sonra davayı gören Sakarya 1. İdare Mahkemesi idarenin hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. Başvurucuların temyizi üzerine bu karar, Danıştay tarafından bozuldu.

Bozma kararı üzerine dosyayı yeniden görüşen, Sakarya 1. İdare Mahkemesi, bozma kararına uyarak yargılamaya devam etti ve başvurucu Elif M'nin maddi tazminat talebine ilişkin bilirkişiden rapor düzenlemesini istedi.

Bilirkişi, başvurucunun evli ve kendisine destek verebilecek başka üç erkek çocuğu olduğunu, bu nedenle destekten yoksun kalma şartlarının bulunmadığını bildirdi.

Bilirkişi ek raporunda ise başvurucunun ölüm nedeniyle 11 bin 139 lira 20 kuruş destek kaybına uğradığı belirtildi.

Mahkeme, 28 Eylül 2007 tarihli ara kararıyla başvurucunun, ölen çocuğunun desteğine muhtaç olduğunu kabul ederek, başvuruculardan Elif M. lehine bin lira maddi, 500 lira manevi olmak üzere toplam bin 500 lira tazminatın, diğer başvurucu Ferhat M. lehine de 500 lira manevi tazminatın ödenmesine hükmetti. Karar, başvurucular ve davalı idarenin temyizi üzerine onandı. Karar, düzeltme taleplerinin 19 Şubat 2013'te reddedilmesiyle kesinleşti.

Elif ve Ferhat M, etkili soruşturma yükümlülüğü ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.

Başvurucular, C.M'nin 1997'de kaldığı yurt görevlilerinin yanlış tutumu nedeniyle intihara sürüklendiğini, bu olaya ilişkin tazminat davasının görevli ve tarafsız olmayan mahkemede ve makul olmayan bir sürede sonuçlandırıldığını, yasalarda olmayan şekli birtakım kurallar gerekçe gösterilerek tazminat miktarları yönünden hak kaybına neden olunduğunu ve bilirkişi raporuna rağmen adil olmayan tazminatlara hükmedildiğini ileri sürdü.

- "Makul sayılamayacak süre"

Başvurucuların tazminat taleplerine ilişkin adli yargıda görülen davanın, üç yılın sonunda esasa girilmeksizin yargı yolu yanlışlığı nedeniyle reddedildiği belirtilen kararda, idare aleyhine açılan davada görevli yargı yolunun tespiti konusunda kısmen başvuruculardan kaynaklanan bir gecikmenin yaşandığı, bu nedenle idare mahkemesinde görülmesi gereken davanın, ilk dava tarihinden itibaren ancak üç yılı aşkın bir süre sonra başlayabildiği hatırlatıldı.

Kararda, bu aşamadan sonra idare mahkemesinde görülen ilk derece yargılamasının ve bu yargılama sonucunda verilen kararlara karşı kanun yolu incelemelerinin makul sayılamayacak bir sürede tamamlanabilmesinde kamu makamlarının sorumlu olduğu kaydedildi.

Kararda, şöyle denildi:

"Yapılan bu tespitler ışığında, hem adli yargıda hem de idari yargıda gerçekleşen dava sürecinin makul özen ve sürat içerisinde gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. İki dereceli yargılama sürecinde, başvurucuların hukuk ve idare mahkemesi önünde görülen davalarının süratli ve etkili bir şekilde yürütülmesinde menfaatlerinin bulunması ve gecikmede esaslı bir etkilerinin olmaması, davanın tarafını oluşturan kişi sayısının azlığı ve dava konusu olayın karmaşık olmaması gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, adli ve idari yargıda 15 yılı aşkın bir sürede sonuçlandırılabilen yargılama sürecinin makul olduğunun söylenebilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği süratte bir inceleme içermediği sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir."

- "Hakkın özüne dokunduğu kabul edilmelidir"

Mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiasına yönelik değerlendirmede ise başvurucunun, destekten yoksunluk nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla bin lira tazminat talep ettiği, bilirkişi raporu doğrultusunda bu talebini 11 bin 139 lira 20 kuruş olarak ıslah etmek istediği aktarıldı.

Mahkemenin başvurucunun ıslah talebini, idari yargıda iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı bulunduğu gerekçesiyle reddettiği belirtilen kararda, dava dilekçesinde talep edilen miktarı esas alarak karar verdiği ifade edildi.

Başvurucunun, talebini artıramaması nedeniyle tazminat alacağının belirli bir miktarından mahrum kalmış olmasının, mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahale niteliği taşıdığının açık olduğu kaydedilerek, "Mahkemeye erişim hakkının kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz hale getiren veya ortadan kaldıran sınırlamaların, hakkın özüne dokunduğu kabul edilmelidir" ifadesine yer verildi.

Anayasa'daki ölçülülük ilkesinin temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasını önlemeyi amaçladığı belirtilen kararda, şunlar kaydedildi:

"Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesini dengeleyen oranlılık unsurlarını içermektedir.

Başvuruya konu yargılamada ıslaha yönelik talep hakkı kısıtlanan başvurucu, bilirkişi tarafından hesaplanan 11 bin 139 lira 20 kuruş maddi tazminatın ancak bin liralık kısmına kavuşabilmiştir. Bu şekilde tazminat alacağının kayda değer bir kısmından mahrum kalan ve maddi durumunun elverişsiz olduğu anlaşılan başvurucunun, katlanmak zorunda bırakıldığı külfetin, hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu; dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi, başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir."

Başvurucu anneye, adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 15 bin lira maddi tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.

Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin, başvurucuların yakınlarının ölümüne ilişkin olay nedeniyle açılan davanın çok uzun sürede sonuçlanması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı dikkate alarak başvuruculara müştereken 35 bin lira tazminat ödenmesine karar verdiği belirtildi.

Sonraki Haber