Çeşme'deki çevre felaketinde korkutan tablo
Kirliliğin görünmeyen yüzüne dikkat çeken Prof. Dr. Enver Yaser Küçükgül, denize yayılan petrolün temizlenme çalışmalarını kötü bir temizlikçinin evdeki tozu halının altına süpürmesine benzetti.
Panama bandıralı Lady Tuna adlı yük gemisi 18 Aralık Pazar günü Çeşme’nin Pırasa Adası yakınında karaya oturdu. Gemide dört yırtık oluştu. Yırtılan bölümlerden 110 ton fuel-oil denize sızdı. Hızlı ve yeterli müdahale yapılmayınca tonlarca petrol, akıntının etkisi ile kıyılara doğru yayıldı. İzmir İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, kirlilikten en çok Ildır ve Paşalimanı koyları etkilendiğini bildirdi.
TEMİZLİK ALTI GÜN SONRA BAŞLADI
Sözcü'den Gökmen Ulu'nun haberine göre, temizlik çalışmalarına kazadan altı gün sonra başlandı. 23 Aralık günü Çeşme Belediyesi işçileri kıyıda yüzeysel temizlik çalışmalarına başladı. 24 Aralık günü de geminin bağlı bulunduğu acente şirketi Link Denizcilik tarafından, acil müdahale hizmeti veren MOST Denizcilik ve Çevre Hizmetleri A.Ş’ye bağlı 20’si dalgıç, toplam 80 kişilik ekip bölgeye gelerek temizlik faaliyeti başlattı. Karaya oturan gemi 28 Aralık günü kurtarılarak açık alana çekildi ve etrafı bariyer ile çevrildi.
MÜDAHALEDE ÇOK GEÇ KALINDI
Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Enver Yaser Küçükgül deniz faciasını SÖZCÜ’ye değerlendirdi. Deniz kimyası uzmanı Küçükgül, kaza sonrası müdahalenin çok geç başlatıldığını ve temizleme çalışmalarının yetersiz olduğunu söyledi. Deniz kazalarına müdahalelere ilişkin dünyada pek çok örnek olduğunu belirten Küçükgül, yerel yönetim ve merkezi yönetimin, sivil toplum örgütleri işbirliği sağlayarak, yetki ve sorumlulukları dahilinde anında müdahale yapması gerektiğini ifade etti. İlk yasal görevin liman başkanlığına düştüğünü, burada acil müdahale ekip ve ekipmanları bulunması gerektiğini söyleyen Küçükgül, böyle bir tedbirin olmadığının görüldüğünü vurguladı. Müdahalede çok geç kalındığını belirten Küçükgül, “İlk gün hızlı ve doğru müdahale ile denize sızan yakıtın tamamı bariyer ile hapsedilip geri kazanılabilirdi” dedi.
10 KM. ALAN ETKİ ALTINDA
Felaketin görünmeyen yönüne dikkat çeken Küçükgül, “Olay görünen kirlilikten ibaret değildir. Bu bir petrol hidrokarbonu. Yüzlerce organik bileşik içeriyor. Tuzdan daha hafif olduğu için su yüzeyinde. Şansımızın olduğu tek şey sıcaklıkların düşük olması. Dezavantaj, akıntılar ve dalgaların hakim olması. Bu nedenle geniş bir alana yayıldı. Geminin karaya oturduğu Pırasa Adası’nı merkeze alırsanız 10 kilometrelik bir alan etki altındadır” diye konuştu.
KİRLİLİK BUZDAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜ
Küçükgül, “Su, su canlıları, kıyı, kısacası ekosistem açısından ve turizm, balıkçılık gibi ekonominin kompanentleri bakımından bir felaketi yaşıyoruz. Şu anda deniz suyu ile ilgilenilmiyor, kıyıda kum ve kayalardaki fuel-oil ile uğraşılıyor. Bu buzdağının görünen yüzü. Asıl felaket ekosistemin diğer bileşenlerindedir. Deniz suyu kalitesi, sudaki canlıların yaşam kalitesini düzeltmek için çalışma yapmak gerekir. Şu anda yapılan işlem görünen kirliliği ortadan kaldırmak. Gözden ıraklaştırmak için yapılan bu çalışma bilim ve teknolojiye uygun değil. Kötü bir temizlikçinin evdeki tozları halının altına süpürmesine benziyor” ifadelerini kullandı.
DOĞRU YÖNTEM UYGULANMIYOR
Şu anda yürütülen çalışmaların doğru ve yeterli bir yöntem olmadığını belirten Küçükgül, “Uluslararası deneyimi olan bir firma tarafından fuel-oil’in toplandığı bildiriliyor. Neyi topluyorlar? Kıyıya ulaşan, kumlara yapışan kısmı sıyrılarak alınıyor. O kumların orada alınması deniz yaşamına zarar vermektedir. Alınan atıklar ne yapılacak? Gözden ırak bir çukura mı doldurulacak? Yoksa bu kumları çağdaş bilimin gerektirdiği teknolojik yöntemler ile temizleyip, arıtıp geriye serebilecek misiniz? Oradaki kumları torbalara doldurup gözden uzak bir çukura gömmek kirliliği temizlemek değil, kirliliğin yerini değiştirmektir. Peki kayalıklar ne olacak? Kazma, kürek, tırmık ile sıyırarak görünenleri almaya dönük bir çalışma yürütüldüğünü görüyoruz. Bu yöntem kesinlikle doğru ve yeterli değildir. Kıyıya ulaşarak kaya, taş ve kuma bulaşan fuel-oil’i basınçlı sıcak su ile yıkayıp, çözelti ortamında sıyırıp almaları gerekir” dedi.
HAVA KALİTESİ DE OLUMSUZ ETKİLENEBİLİR
Küçükgül, “Dünyada çok sayıda gemi kazasının ardından felaketler ile mücadelede önemli bilimsel ve teknolojik tecrübeler kazanıldı. Kuzey Buz Denizi’ndeki Exxon Valdes gemi kazasında 1 milyon ham petrol denize dökülmüştü. Bu anlamda birçok örnek var. Deniz ortamına bakteri ilavesinden tutun, kimyasal sorventler ile bunları sıyırıp almaya kadar birçok teknik var. Görünmeyen kısım sudaki partikül madde ile birleşince çökelme etkisi yapar. Dipte yaşayan organizmalar için zararlı ve öldürücü etkileri vardır. Bitkisel ve hayvansal kökenli mikroorganizmalardan planktonlara ve alglere kadar birçok canlı bu toksit maddeden etkilenecektir. Zehir etkisi olur. Algler ve yosunlar sudan oksijen sağlayan en önemli organizmalardır. Bu maddelerin fotosentezi ile oksijen temin ediliyor. Bunlar ölürse hava kalitesi olumsuz etkilenir” diye konuştu.
İNSANLAR DENİZE GİREBİLİR Mİ?
Merak edilen önemli hususlardan biri de yaz mevsimi geldiğinde insanların turizm merkezinde denize girip giremeyeceği yönünde.
Küçükgül, bu soruya, “Şu anda insanların denize girmesi mümkün değildir. Ama bu sorun kesin cevabı ilerleyen süreçte nasıl temizlik yapıldığına bağlıdır. Sudaki, kaya ve kumdaki petrol kalıntısını ölçmeden bir şey söyleyemeyiz” yanıtını verdi.