AYM'den çocuk evlilikleri konusunda çarpıcı karar
Çocuk yaşta evlendirilen Z.C rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlandığını belirterek savcılığa başvurdu. Ancak savcılık ve sonrasında mahkeme Z.C'yi haksız buldu. Ama AYM öyle düşünmüyor.
Anayasa Mahkemesi, reşit olmayanla cinsel ilişki kapsamında değerlendirilen ve zincirleme şekilde gerçekleştirildiği ileri sürülen bir soruşturmada suç tarihinin tespiti için sadece düğün tarihinde eylemin rızayla gerçekleştiğinin kabul edilmesini ve bu tarihten sonraki eylemlerin de rızayla gerçekleştiği varsayılmasını hak ihlali saydı.
Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlaline ilişkin kararının gerekçesi Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Başvurucu Z.C.’nin, resmi bir evlilik olmaksızın birlikte yaşadığı kişi hakkında hakaret, tehdit, cinsel amaçla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kasten yaralama suçlarından yaptığı şikâyete Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Karara yapılan itiraz ise şüphelinin üzerine atılı alıkoyma ve reşit olmayan mağdure ile cinsel ilişki suçlarının, mağdurenin rızası olduğu, tehdit ve hakaret suçlarının ise oluştuğuna dair soyut iddiadan başka yeterli ve inandırıcı delil bulunamadığı gerekçesiyle Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Başvurucu ise işkence ve kötü muamele yasağı ve çocuk haklarına ilişkin düzenlemelerin ihlal edildiği gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Yüksek Mahkeme ise başvurucunun işkence ve kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine hükmederek, kararın bir örneğinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi. Kararın gerekçesinde, zorla evlendirmenin ve erken evlenme sorunun, sadece insan hakları ihlali bağlamında ele alınması gereken bir konu olmayıp mağdurlarının çoğunlukla çocuk olması nedeniyle aynı zamanda çocuk hakları ile ilgili bir konu olduğu vurgulandı.
ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARA KARŞI KORUNMASI İÇİN UYGUN VE YETERLİ YASAL DÜZENLEME VAR
15 yaşından büyük ve suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmiş mağdur çocuklarla, cebir, tehdit ve hile olmaksızın (rızayla) gerçekleştirilen cinsel ilişkinin 5237 sayılı TCK’nın 104. maddesinin 1 numaralı fıkrasında “reşit olmayanla cinsel ilişki” suçu olarak düzenlendiğinin anımsatıldığı gerekçede, bu suçun unsurlarının oluşması için 15 yaşından büyük mağdurun suç tarihinde cinsel ilişkiye “rıza” göstermesi gerektiği, ayrıca suçun işlenmesinden sonra mağdurun kendisiyle cinsel ilişkiye giren failden şikâyetçi olması gerektiği belirtildi. TCK’nın 15 yaşından büyük çocuklara cinsel yönden tam bir özgürlük tanımadığının vurgulandığı gerekçede, “Bu çocuklar temyiz kudretini haiz olsalar bile rızalarıyla gerçekleştirdikleri cinsel ilişkinin hukuki ve fiili sonuçlarını tam olarak öngörememeleri dikkate alınarak kanun koyucu tarafından bunların zamansız cinsel deneyimlere karşı korunmaları istenmiştir. TCK’da çocukların cinsel istismar eylemlerine karşı etkin bir şekilde korunmalarını sağlamak amacıyla cinsel ilişkiye rıza yaşı, başka bir deyişle cinsel erginlik yaşı 18 olarak belirlenmiştir. Bu yaşın Avrupa Konseyine üye devletlerde mevcut olan en yüksek yaş olması, 15 yaşın atandaki çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel istismarın, 15 yaşından büyük çocuklara karşı ise rıza dışında gerçekleştirilen cinsel istismar oluşturan tüm eylemlerin soruşturulması ve kovuşturulmasının şikâyete tabi tutulmaması dikkate alındığında devletin pozitif yükümlülük anlamında çocukların cinsel istismara karşı korunması için uygun ve yeterli yasal düzenlemeyi yaptığı anlaşılmaktadır” denildi.
DELİLLERİN TOPLANMASINDA VE DEĞERLENDİRİLMESİNDE HASSAS DAVRANILMADI
Gerekçede, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara göre gayriresmi olarak birlikte yaşamaya başladıkları tarihten önce şüpheliyle bir süre arkadaşlık yapan, daha sonra imam nikâhı kıydırarak nişanlanan başvurucunun sanıkla gayriresmi olarak birlikte yaşadıkları yedi aydan fazla bir süre içinde şikâyet hakkını kullanmayarak resmi bir soruşturmanın başlatılması imkânını kullanmaması ve başvurucunun bu tutumu nedeniyle yetkililerin iddia konusu fiiller bakımından başvurucunun gerçek ve yakın bir tehdit altında olduğunu tahmin etmeleri veya bilmeleri mümkün olmadığı belirtildi. Kararda, işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verildiği belirtildi. Somut olayda devletin bireyleri işkence ve kötü muameleden koruma yükümlülüğü kapsamında sorumluluğunun bulunmadığına dikkat çekilen kararda, devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ayrıca usulü yönü bulunduğu anımsatıldı. Usul yükümlülüğünün, her kötü muamele olayının sorumlularının belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirdiği ifade edilen gerekçede, Cumhuriyet savcısı tarafından başvurucunun rızayla gerçekleştiği varsayımıyla başlatılan ve bu kabulle sürdürülen soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda eylemin zorla gerçekleştirildiği iddialarıyla ilgili olarak hiçbir tartışma yapılmadığı, başvurucunun cep telefonuna üçüncü kişilerin gönderdiği mesajlar başvurucu tarafından şüpheliye gönderilmiş gibi kabul edilerek rızanın varlığını temellendirmek için kullanılmış olmasının delillerin toplanmasında ve değerlendirilmesi sırasında hassas davranamadığını göstermediği belirtildi.
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELEYE İLİŞKİN İDDİALAR SORUŞTURMA KONUSU YAPILMADI
Kararda, “Reşit olmayanla cinsel ilişki kapsamında değerlendirilen ve zincirleme şekilde gerçekleştirildiği ileri sürülen eylemlerde suç tarihinin ve dolayısıyla altı aylık şikâyet süresinin son cinsel ilişkinin meydana geldiği tarih olmasına ve başvurucunun birlikte yaşadıkları süreçte 5-6 kez cinsel ilişkiye girdiklerini ileri sürmesine rağmen soruşturmada suç tarihinin tespiti için herhangi bir girişimde bulunulmadığı, hayatın olağan akışına aykırı bir şekilde sadece düğün tarihi olan 15-16 Ekim'de eylemin rızayla gerçekleştiğinin kabul edilerek, bu tarihten sonraki eylemlerin de rızayla gerçekleştiği varsayılarak şikâyetin süresinde yapılmadığına karar verilmesi soruşturma makamlarının işkence ve kötü muamele iddialarını ciddiyetle öğrenme çabası içinde olmadığı ve temelden yoksun sonuçlara vardığı kanaatini uyandırmıştır” denildi.
İşkence ve kötü muamele iddialarında Cumhuriyet savcılarının ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez olayın gerçeğini araştırarak kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere soruşturma başlatma yükümlülüğünün bulunduğuna dikkat çekilen kararda, “Gerek suç ihbarı dilekçesinde gerekse ifadesinde başvurucu, şüphelinin farklı tarihlerde kendisini darbettiğini ileri sürmüş ancak bu iddialarla ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Başvurucunun soruşturmadaki diğer delillerle birlikte işkence ve kötü muameleye ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunmasına rağmen somut olayda bu iddiaların soruşturma konusu yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul bakımından ihlal edildiği kanaatine ulaşılmıştır” denildi.
ODA TV