Asker kılığına girip...
Irak'ta Şii milis gücü Haşdi Şabi'nin Musul'u kurtarma operasyonlarında "asker" kılığında çeşitli ihlaller yapmasından endişe ediliyor.
Irak'ta Şii milis gücü Haşdi Şabi'nin Musul'u kurtarma operasyonlarında "asker" kılığında çeşitli ihlaller yapmasından endişe ediliyor.
Irak'taki Müslüman Alimler Heyeti sözcüsü Yahya et-Tai, Şii milis gücü Haşdi Şabi başta olmak üzere bazı mezhepçi grupların, başka kentlerde olduğu gibi Musul'u kurtarma operasyonlarında da askeri üniforma altında çeşitli ihlaller yapabileceği konusunda endişeli olduğunu belirtti.
Haşdi Şabi'nin Musul operasyonlarında yer almasına yönelik tartışmaların, bu milislere "asker elbisesi giydirilerek" çözüldüğünü ifade eden Tai, bu grupların Musul'un içine doğru ilerleyerek daha fazla suç işlemesinden kaygı duyduklarını belirterek, iki yıl önce Bağdat'a 60 kilometre uzaklıktaki Ceref es-Sahr nahiyesinden terör örgütü DEAŞ militanlarını temizlediğini iddia eden Haşdi Şabi'nin, o dönemde bölge sakinlerinin evlerine dönmesine izin vermediğini hatırlattı.
Türkiye'nin garantörlüğü
Tai, tarumar olmuş bölgelerde yaşayan halkın gönül rahatlığı için Türkiye, Suudi Arabistan ve Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) Musul'da garantör olabileceğini ve bu ülkelerin İran'ın Irak'a müdahalesi ve insan hakları ihlallerinin önüne geçmesi konusunda kararlı bir tutum sergilemesi gerektiğini söyledi. Tai, "Türkiye, Musul halkını muhtemel ihlallerden koruyacak ilk garantör devlettir." değerlendirmesinde bulundu.
Tai, söz konusu ülkelerin Irak'taki yardım faaliyetlerinde de ön plana çıkmasını isteyerek, "Felluce ve diğer kentlerde insanlar içecek su bulamıyor. Alt yapı, gıda ve ilaç sıkıntısı yaşanıyor. En azından bu bağlamda ve siyasi açıdan net bir tutum sergilenmeli. Irak halkına yönelik mezhepçi tutum kabul edilmemeli." diye konuştu.
Türkiye'nin Musul operasyonlarına katılımına ilişkin Tai, dengeleyici bir faktörün olması, Türkiye'nin yardım kuruluşlarını da beraberinde getirmesi ve uluslararası koalisyon bünyesinde doğabilecek risklerin azaltılması temennisinde bulunarak, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin sahadaki hareketi, kabul görüyor ve memnuniyetle karşılanıyor. Şii bölgesi Basra'da konsolosluğun, Bağdat'ta ise büyükelçiliğin bulunması buna delil olarak gösterilebilir. Öte yandan Irak'ın içişlerine bir müdahale söz konusu değil. Türkiye'nin müdahalesi, İran müdahalesi gibi büyük bir hazımsızlığa yol açmıyor"
Irak'taki Şii milis gruplar üzerinde Başbakan Haydar el-İbadi'nin etkin olmadığına, aksine milis güçleri liderlerinin söz sahibi olduğuna dikkati çeken Tai, intikam duygusuyla hareket eden ve mezhepçi yaklaşım sergileyen bu grupların, ülkedeki bir çok vilayet ve kentin tarumar edilmesi noktasında ABD ile işbirliği içerisinde olduğuna işaret etti.
Tai, ABD'nin daha önceki operasyonlarda Şii milislere hava desteği sağladığını, silah yardımı yaptığını ve saldırılar neticesinde çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini hatırlatarak, ABD'nin DEAŞ'la mücadelede izlediği tutuma, ABD iradesine ve söylediklerine güvenmediklerini dile getirdi. Tai, ayrıca daha önce mezhepçi Nuri el-Maliki hükümetine karşı ayaklanan Sünni bölgeleri tarumar etmek için ABD ile İran arasında bir koordinasyon olması konusunda uyarıda bulundu.
Tai, Haşdi Şabi'nin Musul operasyonlarına katılması konusunda yapılan yerel ve bölgesel itirazlar nedeniyle ortaya çıkan krize, Şii milislere "asker elbisesi" giydirilmesiyle nokta konulduğunu ve milislerin bu üniformalarla sivillere yönelik ihlaller yapmasından kaygı duyduklarını vurguladı.
"Herkes Musul'da pastayı bölüşmek için boğuşuyor"
Irak ordusunun ulusal değil, kökeni İran ve başka bölgelere dayanan, Şii Bedr ve Ed-Da've milislerinin oluşturduğu bir yapılanma olduğunu kaydeden Tai sözlerini şöyle sürdürdü:
"Felluce'de yapılan insan hakları ihlalleri ve göç ettirme senaryolarının aynısı, belki de daha kötüsü Musul'da tekrar yaşanabilir. Nitekim Musul'un jeostratejik bir konumu var. Müdahale eden çok sayıda tarafla birlikte Musul Felluce gibi değil. Kentte birbiriyle çekişen bölgesel ve yerel güçler var. Bu nedenle büyük bir çatışma yaşanmasından, vatandaşların, kadın, çocuk ve yaşlıların mağdur edilmesinden korkuyoruz. Herkes Musul'da pastayı bölüşmek için boğuşuyor."
Sivillerin dramı
DEAŞ işgalinden önce, yaklaşık 3 buçuk milyon nüfusa sahip Musul'un başkent Bağdat'tan sonra ikinci büyük kent olduğu, kentte ikamet eden vatandaşların yarısının göç etmek zorunda kaldığı bilgisini veren Tai, "Siviller için güvenlik koridorlarının oluşturulmaması, Musul'u bekleyen bir diğer tehlike. Bu durum, operasyon nedeniyle kentten bir buçuk milyon kişinin sığınmacı durumuna düşmesi anlamına geliyor." diye konuştu.
"Daha önce Enbar ile Felluce'de sivillere yapılan muamele, ağır silahlar ile rastgele bombardıman yapan uluslararası koalisyon güçleri ile Irak hükümet birlikleri, biz de kötü bir intiba bıraktı." diyen Tai, Musul'da Felluce'ye nazaran daha fazla endişe oluşturan bir diğer nedeni ise şu sözlerle açıkladı:
"Hükümet, Felluce'de sayıları en fazla 150 bini bulan küçük bir topluluğa yardım etmekten aciz kaldı. Durum bu iken peki 'Haşd' adı altında toplanan intikamcı güçlerin gölgesinde Musul halkını nasıl kurtaracak?"
Musul demografisinin değişmesi
Tai, Irak hükümetinin Şii nüfusun az olduğu Telafer’e yönelik çifte standardını da eleştirerek, "Telafer’den ayrılmak zorunda kalan Şiilerin her birine 3 milyon dolar ve toprak parçası verilerek mezhepsel ayrımcılık yapıldı ancak Felluce'den göç etmek zorunda kalanlar bir dinar alamadıkları gibi kış günü barınma ihtiyaçları dahi karşılanmadı." dedi.
Musul'da iki yönden demografik değişimin söz konusu olduğuna da dikkati çeken Tai, "Bir yandan Telafer ve çevresi, diğer yandan Başika, Şeyhani ve IKBY’ye yakın bölgelerde demografik değişim tehlikesi var. Musul çekiç ile örs arasında." ifadesini kullandı.