Analiz - Suudi Arabistan’ın Lübnan’a Yardımı Durdurması
Carnegie Endowment Beyrut Ortadoğu Merkezi Direktörü Yahya:-"İki cumhurbaşkanı adayının da 8 Mart’tan olması ve hala cumhurbaşkanının seçilmemesi birçok şeyi anlatıyor"-Lübnan Saint George Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi Dr. Nadir:-"Körfez ile k
BEYRUT (AA) - ENES KANLI - Suudi Arabistan’ın Lübnan ordusuna ve emniyetine 4 milyar dolar değerindeki askeri yardımı iptal etmesiyle Lübnan siyasetindeki fay hatları yeniden hareketlendi.
Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu, Lübnan ordusuna yardımı kesme kararının ardından "Lübnan'ın, Suudi Arabistan'ın İran'daki diplomatik temsilciliklerine yapılan saldırıları kınamama tercihinin" olduğunu belirtti.
Hizbullah’ın başını çektiği 8 Mart İttifakı’ndan Hristiyan Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısında, “Suudi Arabistan’ın İran'daki diplomatik temsilciliklerine yönelik saldırılar sonrasında Tahran’a yönelik kınama kararında çekimser oy kullanması” ve Kahire'deki Arap Birliği toplantısında Hizbullah’ın terör örgütü olarak zikredildiği karar metnine ise itiraz etmesinin, krallığın son kararında etkili olduğu, Riyad’daki yetkililerce ifade edildi.
Lübnan bakanlar kurulunun yaşanan gelişmeler üzerine gerçekleştirdiği 6 saatlik olağanüstü toplantıdan, Lübnan'ın "Arap kimliğinin" vurgulandığı, Arap fikir birliği ile hareket edeceği" ve ilişkilerin düzelmesi için Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan turuna çıkılması kararı alındı.
Aynı saatlerde basının karşısına çıkan Hizbullah müttefiki Dışişleri Bakanı Basil ise Başbakan Temmam Selam’ın aksine, "Arap ülkeleri Lübnan'ın iç bütünlüğü ve tarafsızlık duruşunu dikkate almazsa, çok ciddi sorunlar ortaya çıkacaktır” diye konuştu.
Yaşanan gelişmeleri AA muhabirine değerlendiren uzmanlar, Hizbullah’ın iç siyasetteki duruşunda değişiklik yapmayacağını,örgütün krizlerden yararlandığını dile getirirken, Hariri liderliğindeki 14 Mart Hareketi’nin de yapacaklarının sınırlı olduğu yorumunu yaptı.
-"Her iki aday da Hizbullah ittifakından ancak Cumhurbaşkanı seçilemiyor"
Ülkede 21 ayda 35 kez toplanan ancak parlamentonun bir türlü cumhurbaşkanı seçememesi üzerine 14 Mart siyasi bloğundan Müstakbel Partisi'nin lideri ve eski başbakan Saad Hariri, kendi ittifakının adayından vazgeçerek, Hizbullah’ın 8 Mart Hareketi'nden Beşşar Esed’in yakın arkadaşı Süleyman Franci’yi aday gösterdi. Ocak ayında ise Hariri bloğunun eski adayı Semir Caca, Hizbullah’ın desteklediği Mişel Avn lehine adaylıktan çekildi. Her iki adayın da Hizbullahın liderliğindeki 8 Mart Bloğundan olmasına rağmen sistemde uzlaşma sağlanamamasının arkasında Hizbullah’ın çözümsüzlükten beslenmesi ve kaos ortamında ülke kurumlarını ve karar mercilerini daha kolay yönetebilmesi olduğu yorumları yapılıyor.
Carnage Endowment Beyrut Ortadoğu Merkezi Direktörü Maha Yahya, "Hizbullah'ın ülkedeki krizden faydalanarak hareket ettiği" ile ilgili bir soruya, "İki cumhurbaşkanı adayının da Hizbullah ittifakı 8 Mart’tan olması ve hala daha cumhurbaşkanının seçilmemesi birçok şeyi anlatıyor. Bana göre, şu noktada cumhurbaşkanı seçme konusunda istekli değiller çünkü cumhurbaşkanının seçilmesinin ardından her konuda müzakere etmeleri gerekecek. Başbakanlık konusunda, yeni hükümetin yapısı, daha birçok konuda müzakere etmeleri gerekecek ve bunu istemiyorlar" yanıtını verdi.
-"14 Mart tepkisiz kalmayı göze alamaz"
Suriye rejiminin, ülke tarihinde yaklaşık 30 yıllık askeri varlığına karşı çıkarak bir araya gelen 14 Mart Hareketi, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile yakın, şahsi ilişkileri ile biliniyor. Suudi Arabistan’ın yardımlarını kesme kararına gerekçe olarak gösterdiği Lübnan siyasetini Arap Birliği çizgisinden uzaklaştıran aktörlere “tepkisiz kalmayı göze alamayacağını” belirten Maha ancak hareketin elinde “sınırlı enstrümanlar” olduğunu şöyle açıkladı:
“14 Mart hareketi tepkisiz kalmayı göze alamaz. Ancak gösterebilecekleri tepki araçları çok sınırlı. Hükümetin istifası en aşırı tepkilerden biri ancak işe yarar bir tepki değil. Cumhurbaşkanı koltuğunun boş olduğu ülkede, hükümetten istifa etmek, zaten kilitli kurumsal yapıyı tamamen geçersiz kılacak. Bu noktada, bakanlar kurulu şu anda zaten cumhurbaşkanlığı ve hükümet görevini yürütüyor. Hükümetten istifa etmek bu ikilemi daha da ileriye taşıyacak.”
-"Siyasi yalnızlaşma ve çok kötü zamanda ekonomik baskı"
Lübnan Saint George Üniversitesinde Siyaset Bilimi Bölümü öğretim üyesi Dr. Sami Nadir ise Suudi Arabistan ile yaşanan krizin "siyasi ve ekonomik" sonuçlar doğurabileceği değerlendirmesini yaptı.
Nadir, siyasi sonuçların "Lübnan’ı Arap ailesinden çıkaracağını, bu tercihin Beyrut’u İran safında konumlandıracağını" ve "Lübnan’ı yalnızlaştıracağını" söyledi.
Ekonomik alanda, Lübnan ekonomisine giren dövizdeki Körfez rolüne dikkati çeken Nadir, "Lübnan diasporasının Lübnan bankalarına yıllık getirdiği döviz miktarının, Lübnan gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) yüzde 15’ini oluşturduğunu, bu yüzde 15 içinden de yüzde 55’inin Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerden Lübnan ekonomisine dahil olduğunu" hatırlatarak, "Burada Lübnan hasılasının yüzde 8-9’una tekabül eden bir rakamdan bahsediyoruz. Bugün bu tehlikeye atılmıştır" diye konuştu.
Nadir, "Dört beş yıldır büyüme gösteremeyen, büyük kamu borcu altında ve de bütçesi açık veren, duraklama sergileyen, borç artışının ekonomik büyümesinden beş kat büyük olduğu Lübnan ekonomisi için kritik bir zamanda böyle bir karar geldi. İşte bu, siyasi yalnızlaşma ve çok kötü zamanda ekonomik baskı altındasınız" ifadelerini kullandı.
Hizbullah’ın kendisini İran Devrim Muhafızlarının yanında konumlandıran silahlı kanadının yanı sıra toplumsal siyasi tabana sahip olduğunu hatırlatan Nadir, "Körfez ile kötüleşen ilişkilerin sonuçlarından tüm Lübnanlılar gibi bu siyasi taban da etkilenecek. Suriye’de devam eden kriz sonucu yaşanan can kayıplarının yol açtığı baskının yanına bir de bu eklenecek. Günün sonunda bu onların tercihi" dedi.
Lübnan'da 1943 yılındaki milli mutabakata göre, parlamentodaki koltuk dağılımından en küçük memur atamalarına kadar her şey mezhep temelli kotalarla belirleniyor. Meclis tarafından seçilen cumhurbaşkanının "Maruni Hristiyan" olması gerekirken, meclis başkanının "Şii", başbakanın ise "Sünni" olması gerekiyor.
Parlamentoda 128 milletvekili bulunuyor. Anayasa gereği, 64 kontenjan Hristiyanlara, 64 Müslümanlara ayrılmış durumda. Meclis'teki son durumda Hristiyan kontenjanı 34 Maruni, 14 Rum Ortodoks, 8 Rum Katolik, 5 Ermeni Ortodoks, 1 Ermeni Katolik ve 2 diğer Hristiyan azınlıklar şeklinde bulunuyor. 64 kişilik Müslüman kontenjanında ise 27 Sünni, 27 Şii, 8 Dürzi, 2 Nusayri bulunuyor.
-14 Mart, 8 Mart blokları nelerdir?
Meclisteki siyasi partiler, 8 Mart ve 14 Mart, iki ana blok altında toplanıyor.
14 Mart Bloğu, 2005’te eski Başbakan Refik Hariri'nin suikast sonucu öldürülmesinin ardından oğlu Saad Hariri önderliğinde kurulan Suriye karşıtı gruba verilen isim. İttifak’ta Hariri grubunun yanı sıra Hristiyan Ketaib Partisi ve Lübnan Güçleri Partisi, Ermeni Hınçak Partisi ve bazı Sosyal Demokrat Partiler bulunuyor.
8 Mart grubu ise Suriye rejimi yanlısı ve Batı karşıtı gruplardan oluşuyor. Hizbullah’ın başını çektiği grupta, Parlamento Başkanı Nebih Berri önderliğindeki Şii Emel Hareketi, Hristiyan Özgür Yurtsever Hareketi, Baas Partisi ve Ermeni Taşnak Partisi gibi gruplar yer alıyor.