İşte Türkiye'nin sinsi pandemisi! Vaka sayısı korkunç boyutta
“2035 verisine baktığınızda yüzde 55, kıpkırmızıya da boyamışlar, Türkiye hakikaten alarm seviyesi, bu çok dramatik bir rakam. Obezite ile mücadele gerçekten zor, inanılmaz bir artışla karşı karşıyayız. Bazen insanlar ulaşamayacakları hedefler koruyorlar, '20-30 kilo vermeliyim' diye, yine hastalarıma söylediğim şey; 1 kilo vermeyi hedefleyin, önce 1 kilo sonra 2’nci, 3’üncü kiloyu verirsiniz. Ulaşılmayacak hedefler koymak insanın moralini bozuyor, demotive ediyor. En basiti su tüketimini arttırmak, bakıyorsunuz su tüketimi yerine şeker oranı yüksek, gazlı içecekler tüketiliyor. Yemek yeme alışkanlıklarımıza dikkat etmemiz lazım. Sağlık sisteminde çok ciddi yük oluşturan ve pandemi diye nitelendirdiğimiz aslında enfeksöz bir hastalık değil ama mikrobik bir hastalık gibi salgın, o da obezitenin kardeşi diyabet. İlkokulda, ortaokulda, lisede öğrencilerin seviyesine uygun bir şekilde dengeli, düzenli beslenme alışkanlığı edinebilmek, kalori, besinlerin okuryazarlığı, hareketin bize katkıları, bunların getirisi ve götürüsü ancak çocukluk çağında öğretilirse iki nesil sonra ancak biz bunun etkisini görebiliriz. Obezitede hep moda diyetler var. Her zaman bir diyet moda oluyor, hep duyuyoruz, çeşitli isimler veriliyor veya tekdüze beslenmeler var. Sırf protein almak, ketojenik diyet sadece sıvı, her şeyden tüketmemiz gerekiyor. Burada önemli olan; porsiyonları azaltmak, dengeli ve düzenli beslenmek. Hastalarıma hep söylerim; canınız çok çektiğinde baklava da yiyeceksiniz. Sadece sıvı, sadece ketojenik beslenme bunlar doğru yaklaşımlar değil, beslenme alışkanlıkları yine bir diyetisyen kontrolünde düzenlenebilir.”