İşte Atatürk'ün ölmeden önceki son sözü

Galerinin tamamı için tıklayınız

16 Ekim 1938 / "Aman dil... Aman dil..."

16 Ekim Pazar günü öğleden sonra Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak saraya geldiğinde tablo şöyleydi:

Hasan Rıza Soyak (genel sekreteri):

"Hususî dairesine girdiğimde Prof. İrdelp ile Operatör Mim Kemal Öke koridorda birtakım ilaçlar hazırlamakla meşguldüler. Kendisi yatağının içinde oturmuş, şiddetli bir bulantı ile mütemadiyen öğürmekte, ağzından pek az miktarda sarı bir mayi çıkarmakta idi."

Doktorlar kendisine bir enjeksiyon yapmakla beraber, küçük buz parçaları da yutturmaya başladılar. Biraz sonra öğürtü kesilmişti.

'Beni kaldırınız' dedi. Halbuki tam aksine 'yatırınız' demek istiyordu. Yatırdık. Ben, baş ucuna sokularak, 'Buz iyi geldi mi efendim' diye sordum; 'Evet' cevabını verdi ve akabinde kendisini kaybetti.

"Vücudunda bir takım asabî araz belirmişti. Sık sık başını iki tarafa çeviriyor, mütemadiyen ve 'aman' kelimesini uzatarak, 'aman dil, aman' diye söylenip duruyordu. Acaba bu sözleriyle neyi kastediyordu? Dilinden bir sıkıntı çekiyordu da onu mu ifade etmek istiyordu; yoksa şuuru altındaki dil meselesinden mi bahsediyordu; bunu ne doktorlar, ne de biz bir türlü anlayamadık."

Birkaç hafta önce Dil Bayramı kutlanmıştı ve Atatürk son yıllarını vakfettiği bu konuya yine yakın ilgi göstermiş, hatta bir geceyarısı Dolmabahçe Sarayı'nda kalmakta olan Türk Dil Kurumu ve Tarih Kurumu üyesi Prof. Dr. Hasan Reşit Tankut'u çağırtarak ona:

"Arkadaşlara söyle, dil çalışmalarını gevşetmesinler." demişti.

İste o yüzden Atatürk'ün, "Aman dil... Aman dil..." diye sayıklaması yakın çevresinde bilinçaltındaki dil sorununa atfediliyordu. Bu sözcükler, koma süresince Atatürk'ün dilinden düşmedi. Nadiren gözlerini açıp kapatıyor, bu arada da sık sık "Dil efendim dil... Aman yarabbi... aman dil..." diye sayıklıyordu.

Durum ağırlaşınca hemen yetkililer alarma geçirildi. Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras bir konsültasyon yapılmasını önerdi. Hemen doktorları saraya çağrıldılar. Önce Dr. Neşet Ömer İrdelp, meslektaşlarına hastanın geceyi sıkıntılı ve uykusuz geçirdiğini, bazen hiddet ve şiddet gösterdiğini anlattı.

"Sabah yatağından defi hacet için oturağa indiğinde arkaya doğru yatak tarafına düştü. Lakin kendinde değildi. Günü çırpınmayla geçirdi. Birkaç kez kustu. Nihayet aksam 18.50'de tamamen kendinden geçti" dedi.

Atatürk yatağında bilinçsiz yatıyordu. Sürekli olarak sağ bacağını çekiyor, kollarını oynatıyor, başının konumunu değiştiriyordu. Gözleri açık, ama bakışları manasızdı. Dili kuru ve kırmızıydı. Karnındaki asit çoğalmış, karın damarları genişlemişti. Asit göğüs altına kadar çıkıyordu.Söylenen şeyleri yapamayacak durumdaydı.

Bu, tam bir koma haliydi.

Vaziyet ciddiydi.

Fırtına ve hortum yıktı geçti; seralar yerle bir oldu