Duvarın öteki yanı
Hastane yıkık dökük haldeOkuldan hastaneye gidiyorum. Yıkık dökük bir bina ama Türkmendağı’ndaki tüm yaralılar buraya geliyormuş. Başka yerlerde bombalanan hastanelerin ilaçlar ve aletleri de getirilmiş. 14 doktor, 22 hemşire var. Acil odası, ameliyathane ve tomografi odası kullanılıyor. Hastanede çocuk hastaları ve yaralıları görüyorum. Onlar da genç. İlk müdahalenin ardından yaralanmanın durumuna göre Türkiye’ye gönderiliyormuş hastalar. Hatay Valiliği’nin bu hastaneyi daha modernize etmek istediğini, ancak bombardıman riskinden dolayı yapamadığını öğreniyorum. Telsiz konuşmalarından bu yönde istihbaratlar alınmış. Arabayı beğenmeyen çocuk bana, ‘Uçak var mı?’ diye soruyor. Bombardıman geliyor aklımıza. Bomba sesleriyle dönüşBu bölgede Kızılay’ın ve İHH’nin çadırlarını görüyorum. Bir çadıra Türkmenlerin Türk bayrağı asmış olması dikkatimizi çekiyor. O esnada iki-üç bomba sesi geliyor. Beni gezdiren Türkmenler, “yavaş yavaş götürelim sizi tehlikeli olabilir” demeye başlıyor. Dağlık yoldan geri dönüşe geçiyoruz. Yol denemez geçtiğimiz yere. Dönüş yolunda üç çocuk görüyorum okuldan eve dönen. Arabayı durdurup konuşmak istiyorum. Ama öndeki çocuğun bakışı benim de donmama neden oluyor. Gözlerinde savaşın izlerini görüyorum. Ben de duraksayınca koşarak uzaklaşıyor yanımızdan. Türkmenlere neden bu daracık dağlık alanda olduklarını, Türkiye’ye geçmediklerini soruyorum. Türkmenlerin yaşadıkları yeri ve akrabalarını bırakmak istemediklerini anlatıyorlar. “Sonuna kadar buradayız” diyorlar. Yayladağı’na geçen Türkmenler de 7 bin civarındaymış. Yayladağı’na yerleşmek isteyenler ise TOKİ’den kalıcı konut istiyormuş. Biraz önce, “buralar bombalanıyor” dedikleri yerden bu defa yoğun bir Duman ve kokusu geliyor. Fiili güvenli bölge olan Yamadi’den çıkarken biraz daha iyi anlıyorum Türkmenlerin ölüm kalım mücadelelerini. Uzaktan koşullarını anlamak güç. Türkiye’nin yardımıyla Türkmenler şimdilik ayakta. Ancak çocukların donuk bakışlarına yönelik dünyanın kayıtsızlığını düşünerek Türkiye’ye geçiyorum.