TÜSİAD'tan piyasalar için dikkat çeken sözler
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, AA Finans Masası'nda 5 TL'ye dayanan dolar için "İnanın 4 psikolojik sınırdı. Ama şimdi o bozuldu. Dolar neredeyse 5'e dayanmış vaziyette." dedi.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, AA Finans Masası’na konuk oldu. Türkiye’nin kesinlikle kalıcı düşük enflasyona sahip olması gerektiğini vurgulayan Bilecik, “Bu başka türlü yolu olmayan bir nokta. Şunun da altını çizmek isterim; isteyip de enflasyonu düşüremeyen ülke yoktur. Ama bunun için iş dünyası, kamu, yani resmin içerisinde yer alan ekosistemin tamamının kararlı bir mücadele platformu dahilinde olması gerekir.” diye konuştu. Finansman maliyetlerindeki artışın bu yıl şirketlerin karlılığını ne ölçüde etkileyeceğine yönelik soru üzerine Bilecik, geçen yıllarda özellikle enflasyonu bir miktar yukarı çektiren talep yönlü muhtelif kaldıraçlar olduğunu, bu kaldıraçlardan artık vazgeçmek gerektiğini ifade etti. Bu kaldıraçların enflasyonu artırdığı gibi, aynı zamanda finansman maliyetlerini fevkalade yukarı çeken noktalar olduğunu dile getiren Bilecik, şunları kaydetti:
"ÖNEMLİ SIKINTI YAŞANIYOR"
“Bugün özel şirketlerin bilançolarına baktığımız zaman, kazançları, finansman gider kalemine kadar son derece olumlu. Ama finansman giderlerini ortaya kattığınız zaman, vergi öncesi kar veya vergi sonrası kar dediğimiz neredeyse bütün kalemlerde müthiş bir erozyona uğrama durumu söz konusu. Bugün finansmana ulaşımda şundan dolayı önemli bir sıkıntı yaşanıyor; özel sektörün daha fazla döviz borçlanmasının içine girdiği bir tablo görüyoruz. Burada genellikle bir sorgulama oluyor; neden TL değil? Ama asıl sorulması gereken soru şu; neden acaba özel sektör dövizle borçlanmayı daha fazla tercih ediyor. Baktığınız zaman bu konularda TL sağlayıcısı kurumların, yapıların, TL’deki finansın çok sığ, maliyetlerin ise çok yüksek olduğunu görüyoruz. Yani bugün TL parası sahibi olan kurumların da enflasyon hedeflemesinden sıkıntıları olduğu için daha yüksek bir fiyatla bu paraları satma ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Yani dövizdeki yapının da bir miktar ondan dolayı hala kalıcı bir şekilde devam ettiğini görüyoruz. Yani özel sektörün o anlamda sıkıntılı bir tablodan geçtiği kesin. İster istemez yeni yapılandırmalar, refinansman gibi birtakım modellere daha fazla ihtiyaç olduğu bir süreç yapıyoruz.”
“CARİ AÇIK YÜZDE 6’NIN ALTINA DÜŞEBİLİR”
Bilecik, yıl sonu ekonomik büyüme tahminlerine ilişkin soru üzerine, TÜSİAD olarak özellikle 24 Haziran’dan sonra ekonomik tahminlerini tekrar güncellediklerini aktararak, “Biz bu yılın özellikle ikinci döneminin çok rahat bir dönem olmayacağını zaten söylüyorduk. Ama yine de ülke büyümesinin kati surette yüzde 4’lerin altında olmayacağını düşünüyoruz. Böyle baktığınız zaman bu ılımlı ve dengeli bir büyüme içinde aslında son derece makul bir hedef olabilir diye düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı. Enflasyonda yüzde 14’ler civarında bir beklentileri olduğunu belirten Bilecik, ithalatın bir miktar geriye düşeceğini varsayarak cari açığın da yüzde 6’nın altına düşebileceğini, bunu üzerine katiyyen geçmeyeceğini düşündüklerini bildirdi.
Erol Bilecik, firmaların yurt içinde döviz cinsinden tahvil ihracı yapmasına ilişkin soru üzerine, “Bu son derece değerli bir imkan. Böyle bir ihtiyaç da var. Özellikle yabancı yatırımcının kur riski almak zorunda kalmadan Türkiye’ye uzun vadeli yatırım yapabilmesi için böyle bir enstrumanın sermaye piyasalarına önemli bir zenginlik ve katkı getireceğini düşünüyorum. Bu da alternatiflerden bir tanesi. Böyle bir yapının da Türk özel sektörüne, ekonomiye ve sermaye piyasalarına olumlu katkı yapacağını düşünüyorum.” yorumunu yaptı.
“YÜKSEK ENFLASYONLA KARARLI MÜCADELE BİR AN ÖNCE BAŞLAMALI”
Döviz kurundaki mevcut seviyeyi de değerlendiren Bilecik, şöyle konuştu: “İster ithalatçı, ister ihracatçı olun, ister sadece yurt içinde bir faaliyet yapın, ne olursa olsun, kur makası ya da kurun oluşturduğu yapı işinizi etkiliyor. Özellikle kurların artan bir noktada, yükselen bir çizgi dahilinde devam etmesi, her zaman iş dünyasının kimyasını bozuyor. İnanın 4 psikolojik sınırdı. TÜSİAD olarak “Sanayi 4.0’la uğraşmamız gerekir, dolar 4.0 olmasın diye” derdik. Ama şimdi o bozuldu. Dolar neredeyse 5’e dayanmış vaziyette. Bunları yüksek buluyoruz. Bunlar iş dünyasının hazırlıklı olmadığı noktalar. Ama bu şu sihirli ifadeye bizi götürüyor; yüksek enflasyonla kararlı mücadele bir an önce başlamalı. Enflasyonun kısa değil ama hiç olmazsa orta vadede yüzde 5’lere gerilemesi sağlanmalı.
Şu an için yakın vadede böyle bir şeyin gerçekleşmesinin biraz imkansız gibi gözüktüğünün farkındayım. Şu an gelişmekte olan ülkelerin tamamında yüzde 4’ü geçen yok neredeyse. Böyle bir yapı olsa, inanın kurlar iş dünyasının ya da 81 milyonun canını sıkmaz. TL faizler de çok makul oranlarda yatırımı yapılabilir bir seviyede kullanılmaya devam eder.” TÜSİAD Başkanı Bilecik, enflasyon yüksek olunca tasarruf sahiplerinin özellikle döviz ya da altına yöneldiğini belirterek, “TL sahipleri de vadeli borç veriyor ama kısa vadelerde. Enflasyondan kendilerini korumak için. Dolayısıyla bunun fiyatları son derece yüksek bir pozisyona gelmiş oluyor. Yani yüksek faiz isteniyor. Dolayısıyla TL cinsinden borçlanmanın gerçekleşebilmesi için enflasyon hedeflemesinin tek dijitli bir noktaya inmesi gerek. Gönlümüzden geçen de bunun orta vadede seri bir şekilde yüzde 5’lerde olması. Hiç olmazsa bunu önümüzdeki birkaç yıl içinde bu noktalarda artık stabil tutan bir yapı olsun ki özel sektörün borçlarının TL tarafında kümelenmesinden bahsedelim, kendi paramızla hayata devam edelim.” değerlendirmesinde bulundu.
“ARTIK ACI REÇETEYİ İÇMEMİZ GEREKİR”
Kredi Garanti Fonu (KGF) ilişkin soru üzerine Bilecik, şöyle devam etti: “Artık talep üreten, yani talep yönlü kaldıraçlardan vazgeçmek zorundayız. Bunlar çünkü sorunu çözmüyor. KGF uygulaması sadece sorunları bir miktar erteliyor. Yani 2017’nin belirgin bir döneminde hem büyümeye hem istihdama olan etkisini pozitif olarak gördük ama baktığımıza zaman problemlerin son derece derinliğine olduğu bir dünya ile baş başayız. Sorunlar ne kadar ertelenirse, sorunların büyümesine de o kadar müsaade etmiş olursunuz. Ben bunu şuna benzetiyorum; örneğin bir hastalığınız var, bunu iyileştirmek için de fevkalade acı bir reçete uygulayarak, acı bir ilaç içmeniz gerekir. Ama bir diğer alternatifiniz de ağrı kesiciyle hastalığı geçebilirsiniz. Zaman zaman ağrı kesiciyle geçtiğimiz oluyor. Ama bunlar gerçekten o sıkıntılı olan ağır hastalığınızı erteliyor veya biraz daha derinleşmesine neden oluyor. Hatta zaman zaman da bu ağrı kesicilere vücudun alışkanlık yaptığını da görüyoruz. O bakından bizim bir an önce gerçek resimle buluşup, ki gün de o gündür, tam zamanı dediğimiz noktada, böyle bir dönemde artık acı reçeteyi içmemiz gerekir. Şunu da memnuniyetle paylaşabilirim; bizim özel sektör olarak her türlü kemer sıkma noktasında devlete fazlasıyla yardımcı olacağımız ve aynı lisanı konuşacağımız noktasında şu ana kadar yaptığımız bütün diyaloglarda da bunu paylaştık.”
BANKACILIK SEKTÖRÜNÜ ÇOK İYİ ANLAMAK GEREKİR
Erol Bilecik, bugün Türkiye’nin toplam borcunun yüzde 60’ını özel sektörün taşıdığını kaydederek, “Bu, özel sektörün ne kadar yoğun ve iştahlı şekilde elini taşın altına koyduğunun da önemli bir göstergesi. Bu konuda bankacılık sektörünü de çok iyi anlamak gerekir. Çünkü ekonomimizin dış finansmana hala ihtiyacı olan bir yapısı var. Bunu da dış dünyadan getirirken yeteri kadar kalıcı yabancı sermayenin ortaya koymayacağı bir noktada yapamıyorsanız doğal olarak bankacılıktaki o fedakar araçlara ihtiyacınız var. Ben onların da ellerini fazlasıyla taşın altına koyduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı. Cari açığın yüzde 6’nın altına düşürebilecek birçok parametre olabileceğine işaret eden Bilecik, “Burada bizim artık yüksek teknoloji ürünleri üretimi motivasyonunu tamamen oturtmamız lazım. Petrolünüz yoksa kuvvetli bir teknoloji ve yazılım üretiminiz varsa petrolden daha kıymetli. Bizim dijital dönüşüm, teknoloji üretimi ve kullanımı noktasında topyekun bir seferberlik yapmamız lazım. Beni çok mutlu eden noktalardan biri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi altında kurulan dört ofisten birinin dijital dönüşüme ilişkin olmasıydı. Bu önemli bir sinyal. Türkiye’nin bu alanda lider endüstriler içerisine girmesi hayal değil.” diye konuştu.