Türkiye'ye 51 milyar dolar yatırım
Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) İcra Direktörü Hung Tran, ''Türkiye'ye 51,3 milyar dolarlık sermaye girişi beklentimizi koruyoruz'' dedi.
Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) İcra Direktörü Hung Tran, Türkiye'de faiz oranlarının, yatırımcıyı çekmek için yeterli bir seviyede olduğunu belirterek, "Biz mevcut koşullar altında şu ana kadar Türkiye'ye iyi bir sermaye girişi olduğunu düşünüyoruz. Şu an için Türkiye'ye bu yıl 51,3 milyar dolarlık sermaye girişi olacağı beklentimizi koruyoruz." dedi.
Tran, AA muhabirine, gelişmekte olan ülke piyasalarına yönelik sermaye akımları, ticaret savaşlarının etkileri ve Çin piyasasındaki son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Gelişmekte olan ülkelere 2017'deki güçlü para girişlerinin ardından bu yıl sermaye akımlarının şeklinde bazı değişiklikler yaşandığını anlatan Tran, ikinci çeyrekteki çıkışlara rağmen hala pozitif bir görünüm bulunduğunu söyledi.
Tran, ikinci çeyrek boyunca dünya ticareti yapısındaki değişikliklerin, bazı gelişmekte olan ülkelerde önemli dengesizliklerin artmasına yardımcı olduğunu aktararak, bu durumun güçlü sermaye çıkışı ve yerel para birimleri ile varlık fiyatlarında düşüşün deneyimlenmesini beraberinde getirdiğini ifade etti.
Gelişmekte olan ülkelere ilişkin temmuz ayı verilerinin, sermaye akışlarında toparlanmaya işaret ettiğini belirten Tran, "Gelişmekte olan ülke varlıkları, ikinci çeyrekte yaşanan güçlü net çıkışlar sonrasında temmuz ayında bir miktar toparlanma kaydetti. Gelişmekte olan ülkelere sermaye akımlarının ileriye dönük devam etmesi, para politikalarındaki normalleşmenin nasıl uygulanacağına bağlı. Eğer ABD Merkez Bankası (Fed), yıl sonuna kadar faizlerde beklenenden daha az artırıma gider, dolar istikrar kazanır ve ticaret gerilimi daha artmazsa, temmuz ayında görülen sermaye girişleri yıl sonuna kadar devam edebilir. Muhtemelen gelişmekte olan ülkeler yılı net sermaye akımları açısından pozitif tamamlayacaktır." diye konuştu.
"Çin varlık fiyatlarındaki sert düşüşün krize dönüşebilir"
Hung Tran, Çin varlık fiyatlarındaki sert düşüşün krize dönüşebileceğini belirterek, "Çin ile diğer birçok gelişmekte olan ülkeler arasındaki ticaret, yatırım ve borç verme bağlantısındaki artış dolayısıyla, Çin'de yaşanacak büyük bir mali kriz diğer gelişmekte olan ülkeler için oldukça önemli olacaktır. Çin'deki net sermaye çıkışları, geri kalan gelişmekte olan ülkelerdeki volatiliteyi önemli ölçüde artırabilir." dedi.
Çin varlık fiyatlarında 2015 ve 2016 yıllarında da düşüş yaşandığını anımsatan Tran, şunları ifade etti:
"Çinli yetkililer geçmiş deneyimlerinden çok şey öğrendi. Artık daha esnekler ve riskleri yönetmek için hazır durumdalar. Ülkede hisse senetleri yıl başından bu yana ciddi değer kaybetti, ancak bu aşamalı bir şekilde gerçekleşti ve panik havası olmadı. Şu anda net sermaye çıkışları, net sermaye girişi şeklinde tersine döndü. Ben, Çinli yetkililerin bu finansal süreci yönetmek için çok çeşitli politika tedbiri ve araca sahip olduklarını düşünüyorum. Hükümet, ticaret gerilimine karşın büyümeyi sürdürmek ve ekonomiyi yumuşak bir inişe yönlendirmek için daha esnek ekonomi politikalarını takip ediyor. Ben yumuşak iniş hedefinin ulaşılabilir olduğunu düşünüyorum."
"Türkiye'ye 51,3 milyar dolarlık sermaye girişi beklentimizi koruyoruz"
Hung Tran, Türkiye ekonomisi ve finansal piyasalarına yönelik de değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'de yüksek enflasyon ve faiz ortamının bulunduğunu belirten Tran, "Türkiye'de faiz oranları, yatırımcıyı çekmek için yeterli bir seviyede ancak, yatırımcılar açısından Merkez Bankası'nın hangi seviyelerde ne kadar kalacağı önemli. Çünkü uzun süre yüksek faiz oranları seviyelerinde kalınması, ekonomik büyüme ve faaliyet üzerinde negatif bir etki yaratacaktır. Biz mevcut koşullar altında şu ana kadar Türkiye'ye iyi bir sermaye girişi olduğunu düşünüyoruz. Ancak girişler dış borçlanma gereksinimini karşılayacak kadar güçlü degil. Bu yüzden döviz rezervleri ve lira üzerindeki baskı devam ediyor." diye konuştu.
Tran, "IIF olarak Türkiye'ye bu yıl sonunda net sermaye girişi miktarının 51,3 milyar dolar olacağını öngörüsünde bulunmuştunuz. Bu beklentinizde revizyona gidecek misiniz?" sorusu üzerine, şu yanıtı verdi:
"Biz şu an için Türkiye'ye bu yıl 51,3 milyar dolarlık sermaye girişi olacağı beklentimizi koruyoruz. Bununla birlikte sermaye girişi kalitesi ve sağlamlığının geçen yıla göre çok azaldığını söyleyebilirim. Dolayısıyla beklentimizi koruyoruz ancak sermaye girişlerinin kalitesinin oldukça düşük ve daha spekülatif olduğunu belirtmek istiyoruz."
"Daha istikrarlı bir dolar öngörüyoruz"
Hung Tran, gelişmiş ülke merkez bankaları para politikalarındaki normalleşmenin, gelişmekte olan ülke piyasalarına etkilerine yönelik de görüşlerini paylaştı.
Burada, Fed, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası (BoJ) para politikaları arasındaki senkronizasyonun ne ölçüde olup olmadığının önem taşıdığını vurgulayan Tran, şimdiye kadar üç merkez bankasında da farklı bir normalleşme hızı görüldüğünü, bu durumun tahvil faizleri ile dolar üzerinde yukarı yönlü baskı yarattığını söyledi.
Tran, 3 büyük merkez bankasının parasal daralma uygulamasının, gelişmekte olan ülkeler için iyi olmayabileceğini düşündüklerini aktararak, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Bu nedenle son yıllarda gelişmekte olan ülke piyasalarında daha fazla volatilite görüldü. Ben, gelişmekte olan piyasalarda volatilitenin büyük ihtimalle süreceğini ve izlenmesi gereken en önemli tarihin ECB'nin normalleşme sürecine gireceği bu yılın sonu ve 2019 olacağını düşünüyorum. Bu süreç, tahvil faizleri ile gelişmekte olan ülke piyasalarına sermaye girişlerini biraz daha fazla negatif etkileyecektir. Bununla birlikte sermaye akımları açısından kilit soru, hangi ülkelerin politika üretme ve kurumların dayanıklılığı açısından daha ciddi dengesizlikleri karşılayabilecek göstergelere sahip olduğu olacaktır."
ABD tarafında daha sıkı bir para politikasının dolardaki güçlenmeyi sürdürebileceğine işaret eden Tran, ancak normalleşmeyle birlikte gelişmiş ülke merkez bankaları tarafından uygulanan para politikaları arasındaki farkın azalacağını, bu nedenle piyasa beklentilerinin ötesinde daha istikrarlı bir dolar öngördüklerini sözlerine ekledi.