Doğuş Holding'in patronu Ferit Şahenk sessizliğini bozdu
Son dönemde mal varlıkları ve şirkletlerini satma kararıyla gündeme gelen Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, bankalarla yeniden yapılandırmayı değil vadelendirmeyi konuştuklarını söyledi.
Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, 14 yıldır destekledikleri Uluslararası Bodrum Müzik Festivali için Bodrum’da bulunan bir grup gazeteciyle bir araya geldi ve gündemdeki soruları yanıtladı.
Doğuş Grubu CEO’su Hüsnü Akhan, yönetim kurulu üyesi Ergun Özen, Levent Veziroğlu, Nafiz Karadere, Nevzat Öztangut ve Naci Başerdem gibi kurmaylarıyla medya mensuplarının karşısına çıkan Şahenk son dönemde konuşulan konulara da açıklık getirdi.
İşte Ferit Şahenk ve CEO Hüsnü Akhan’ın anlattıklarından bazı satırbaşları;
KREDİLERİN YENİDEN VADELENDİRMESİ
Ferit Şahenk: Bir kere şunu gönül rahatlığıyla söyleyeyim. Sağ olsun Hüsnü Bey’in (Hüsnü Akhan) oluşturduğu ekiple birlikte beraber çalıştığımız bankalarımıza (masanın da öbür tarafında zamanında oturduğumuz için ve ne istediklerini bileceğimiz için) hak hukuk çerçevesinde en doğru olan nakit akışlarını çıkarıp bir program sunduk. Bunu daha onlar incelemeye almadan hassas analizleri yapılarak sunuldu, sonra bankalarımızla da detaya inildi. Tabii herkes dünyayı aynı şekilde görmeyebiliyor. Şu anda geldiğimiz noktada artık Hüsnü Bey bu olayı çok yeni bir aşamaya getirdi. Kısa zamanda en güzel biçimde bu olay ortadan kalkacak. Biz yeniden yapılandırma yapmıyoruz. Biz ne bir kesinti istiyoruz ne iskonto istiyoruz. Faiz piyasada neyse ona göre oluşmasına bakıyoruz. Kaldı ki, bütün bu söz konusu kredi portföyünün yapısını iki artı dört gibi, altı senelik olarak konuşuyoruz. İki yıl faiz ödemeli, dört yıl ana para artı faiz ödemelidir. Bütün bankalarımız, burada teminatsız olan bankalarımız da vardı, hepsi yüzde 150’ye yakın teminatlanmış da oluyorlar.
BABAM BANA ‘OĞLUM SEN İNANDIĞINI GÖSTER’ DERDİ
Hüsnü Bey ilk gün bu çalışmayı beraber çalıştığımız bankalarımıza sunduğunda ana hissedarların da buna imza atacağını söyledi. Rahmetli pederin bir lafı vardı, derdi ki “Oğlum, sen inandığını göster ki, herkes inansın” Bu kadar net. Biz bu programa inanıyoruz. Biz kimseye ağırlık olmak istemiyoruz, istediğimiz şey 35 bin çalışan arkadaşımızla yeni oluşan stratejimizle ileriye dönük koşabilmek.
KREDİLERİMİZİN SADECE % 42’Sİ MASADA
Hüsnü Akhan: Bizim için bu bir anlamda bir yeniden vadelendirme. Bankalarımızla şu anda bizim yeniden vadelendirmeye soktuğumuz total kredi portföyümüz, bütün kredi portföyümüzün yüzde 42’sine tekabül ediyor. Dolayısıyla biz tamamını masaya koymuş değiliz. Bu bence çok önemli bir şey. İkinci olarak, bu, yeniden vadelendirmeye tabi tuttuğumuz portföyümüzün yaklaşık üçte ikisinden fazlası açık kredi. Yani hiçbir şekilde teminatlı değil. Ama şimdi bankalarımıza % 150 bir teminat veriyoruz. Dolayısıyla bütün kredi portföyü teminatlı hale geliyor. Bu çok önemli. Buna ilave olarak bizim bankalara sunduğumuz programa sadece biz değil aynı zamanda ana hissedarlar da arkasında olduğu için teminatlarımıza ilave olarak gayrimenkul ipoteği ve şirket rehni teminatları da ilave olarak Şahenk Ailesi imza veriyorlar. Dolayısıyla bu anlamda biz bu programa çok inanıyoruz, bankalarımız bu programa son derece olumlu yaklaşmış durumdalar. Tamamıyla ana hissedarlarımızın da arkasında olduğu elini taşın altına koyduğu bir program. Tahmin ediyorum en kısa zamanda artık bir imza aşamasına geleceğiz. Ve o çerçevede de bir yol haritamızla artık yolumuza bakacağız.
ŞAHENK AİLESİ’NİN DE TEMİNATI VAR
Hüsnü Akhan: Şöyle söyleyeyim. Şu andaki rakamlara baktığımızda, beş şirketimizin altındaki yaklaşık 2.3 milyar euro tutarındaki kredilerimizi yeniden vadelendirmeye tabi tutuyoruz. Ve bunlar için de yaklaşık 3.6 milyar euro tutarında bir teminat havuzu ortaya koyuyoruz. Gerek gayrimenkullerimiz gerek şirket hisseleri, ilave olarak Şahenk Ailesi’nin imzalarını veriyoruz. Bir anlamda vadeyi iki sene ötelemiş oluyoruz.
YILLARCA BİZ MASANIN ÖBÜR TARAFINDA OLDUK
Ferit Şahenk: Bunu bir köprü kredisi gibi görmek lazım. Biz değişik dönemleri yaşadık Türkiye’de. Bunlara alışığız. Ben son dönemdeki yapılan açıklamalar ve yapılan toplantılarda doğru kararların, mesela bu kredi kartlarıyla ilgili alınan kararların çok doğru olduğunu görüyorum. Ekonominin belirli bir süre soğutulmasının, cari işlemler açığı olsun tasarruf anlamında yani aslında devletimiz de şu anda faiz dışı fazla verebilmesi için doğru önlemleri alıyor. Bizim bir kere bunların arkasında olmamız lazım. Kısmen belirli bir ölçekte şu anda Doğuş Holding’in kendi içinde yaptığını Türkiye Cumhuriyeti devleti yapıyor. Onun için bu orta vadeli planda da biz nasıl kendimize nakit akışı çıkarıp olayımızı görüyorsak, devlet de bunu yapıyor. Burada güzel olan şey, bu orta vadeli planda bütün ekonomideki paydaşlara görevler düşmesiydi. Bunun parçası olabilmemiz, paylaşımcı olması çok önemli. Kısa vadede tabii ki bu mali politikaların, tasarruf demeyeyim de ticarette biraz baskısı olabilir. Ama rakamlar düzeldikçe, benim hiçbir endişem yok sermaye piyasalarıyla ilgili. Bono yatırımcısı, yabancı sabit getiriye yatırım yapan yatırımcılar belli fiyatlarda belli durumlarda muhakkak gelirler, Türkiye’de satın almaya başlarlar. Burada önemli olan, bu programın açıklanması ki, çok güçlü açıklanacağına ben inanıyorum. Bunun arkasında toplum olarak olmamız ve bunun uygulandığını piyasaya gösterdiğimiz zaman doğru reformlarla bu işin arkası rahat gelir. Çünkü Türkiye gibi inanın ki şu anda böyle fırsatları olan çok az ülke var. Bence Türkiye şu anda en ucuz dönemini yaşıyor. 2002, 2003’teki yaşadığımız bazı olaylara bakıyorsunuz, bugün Türkiye bankacılık sektörü çok daha güçlü. Biz yıllarca masanın öbür tarafını zamanında yaşadığımız için ekonomiye nasıl bakıldığını biliyoruz.
YENİ ORTA VADELİ PROGRAM ÇOK ÖNEMLİ
Hüsnü Akhan: Tabii burada önemli olan bir iki tane şey var. Bir defa, sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı 100 günlük programa baktığımızda bu 100 günlük programın esasta ekonomiye yeni bir ivme vereceğini görüyoruz. Tabii şu anda 400 tane projenin açıklanmasıyla yaklaşık 250 binin üzerinde bir istihdam yaratacak ve 65 milyarlık bir teşvikli yatırıma yol açacak bir program açıklandı. Bu çok önemliydi bence. Fakat bunun yanında daha da önemlisi, ağustos ayı içinde açıklanmasını beklediğimiz orta vadeli program. Orta vadeli program ne kadar kapsamlı ve ne kadar gerçekçi olursa o kadar toplumda ve ekonomi oyuncularında, hatta uluslararası piyasalarda güven yaratacağına inanıyoruz. Buna ilişkin de birtakım olumlu ipuçları var. Özellikle sayın bakanımız Berat Albayrak’ın açıkladığı fiyat istikrarını esas alan ve enflasyonla mücadeleye odaklanan bir program olacağı görülüyor. Bu esasında Türkiye için çok önemli bence. Türkiye’nin şu anda temel problemi çünkü siz de biliyorsunuz, yüksek enflasyon ve Merkez Bankası da son enflasyon raporunda bir anda enflasyon beklentisini 5 puan yukarıya aldı ve yüzde 13.8’e getirdi ki, piyasa bunun da üzerinde bir enflasyon bekliyor bu sene. Tabii bunun beklenmesi önümüzdeki sene enflasyonla mücadeleyi de zorlaştırıyor. Ama orta vadeli programın enflasyon düşürme odaklı bir program olarak açıklaması bence çok önemli. O herkese bir güven verecek ve o anlamda da piyasaların önünü açacak diye düşünüyorum.
TASARRUF SADECE DEVLETİN YAPACAĞI BİR ŞEY DEĞİL
Ferit Şahenk: Aslında işin biraz da özü, biz de bunu kendi şirketimizde yapıyoruz; Türkiye gerçek anlamda bu artıyı verebilmesi için birkaç sene belki iki sene sahiden tasarruf denen işi hanesinden şirketine toplumun her tarafında yapıp bundan geçilmesi lazım. Bu sadece devletin yapacağı bir şey değil.
TALEBİN BASKILANMASI OLUMLU
Hüsnü Akhan: Tabii Türkiye ekonomisinin esasında baktığımızda hani geleneksel problemlerinden biri de tasarruf açığı. Yatırım/tasarruf dengesi Türkiye’de maalesef tasarrufların aleyhine bir oranda % 13-14’lerde ki, OECD ortalaması %23-24’lerde. Tabii bu Türkiye’de bir cari açık verilmesine neden oluyor. Hele ki bu sene de petrol fiyatlarının 70 dolara gelmesi geçtiğimiz seneden çok daha fazla bir cari açıkla karşı karşıya kalmamıza da yol açtı. Ama Türkiye’de bir anlamda talebin baskılanması hem enflasyona baskıyı azaltacak hem de tasarruf eğilimini ve oranını yükseltecek. Türkiye için bu tabi son derece olumlu bir gelişme olur diye düşünüyoruz.
YATIRIMLARIMIZIN YÜZDE 81’İ MEMLEKETİMİZDE
Ferit Şahenk: Ben bugün gururla bir daha söylüyorum ki zor zamanlarda 94’ü, 98’i, 2001’i, 2008’i ve 2010’un Türkiye’sindeki dünya gelişmeleri ve bazen kendi dinamiklerimizden de olan geçici problemleri yaşarken biz hep müşterimize baktık. Buradan müşteriyle çıkılır diye baktık. Tabii o zaman regülasyonlar çok daha değişikti. Bankanın karlılığını da sağlayan ticari müşteridir. Bu anlamda Garanti Bankası’ndayken biz sadece kredi vermek için değil iş ortağı olup bizim bu SME dediğimiz kurumlara da daha neler yapabiliriz diye düşündük ki Garanti Bankası gitti software yaptı mesela. Biz SME bankacılıkla bu işletmelerin ki, Nafiz Bey zannediyorum o zaman bunlarla ilgileniyordu. Patronların ailelerin bankacılığını yaptık, bunları konsolide ettik, riski analiz etmeye çalıştık. Bu ilktir Türkiye’de ve belki dünyada bu anlamda ama şöyle bir şey vardır. Nasıl günlük repo yapılır, mevzuat yapılırken bankayla konuşulursa tüccar da her zaman bazen bazı gerçeklerden dolayı sıkıştığında veya atağa kalktığında bankasıyla özel olarak görüşür. Banka müşteri görüşmeleri çok böyle ortaya düşüp de yanlış yerlere gitmesi gerekmeyen şeylerdir. Aslında bizim bu yaptığımız dünyanın her yerinde, bakın 2008’de Amerika’da Ford’lar, Chryslerlar, GM’ler, GE’ler Citibank’ler buna benzer şeyleri yaptı. Bunlar ticaretin gerçeğidir. Bunlar bankalarla konuşulur, hiç piyasaya da düşmeden aşılır gidilir. Bu biraz konjonktürün getirdiği bir refleksle değişik yerlere gittiği, bu bana “2001 – 2002’deki hangi bankada ne kadar Eurobond portföyü var, ne kadar açık pozisyonu var”ın sokakta konuşulduğu günleri hatırlattı. Aslında bunların çok normal karşılanması lazım. Bakın Türkiye 80’lerden sonra çok açılmaya başladı. Bizim finans aleminde iş dünyasındaki problemlerimiz, yaptıklarımız, gelişmelerimiz çok sofistike hale geldi. Toplumun bunu görebilmesi, alışabilmesi bu tip olaylarda maalesef ilk olmak sıkıntı oluyor. Ama aslında bu Türkiye’nin ne kadar büyüdüğünü artık böyle problemleri görebildiğini gösteriyor. Ben bu anlamda hiçbir zaman üzülmedim. Tabii yanlış anlaşıldığımızı gördüğüm bir iki konu oldu, onlar beni üzmüştür. Yoksa biz her zaman bankalarımızla bizim de inandığımız, çünkü her zaman masanın karşısındaki insana siz doğru davranmanız lazım ki aynı davranış size yapılsın. Hiç gocunmadım. Biz devam ediyoruz, belli zamanlarda memleketimizde biraz da bu girişimciliğin gerektirdiği risk ve ilk hamle yapısını hep yaptığımız için yanlış anlaşıldık. Bizim dostlarımız bizim ne olduğumuzu bilir, memleketimize olan bağlılığımızı bilir. Kaldı ki 2005-2017 yılları arasında grubumuz, 9 milyar dolarlık yatırım yapmıştır. Bunun 8.6 milyar dolarını işlerimize, 400 milyon dolara yakınını da sosyal sorumluluk projelerine imza atmıştır. Yaptığımız yatırımların % 81’i memleketimizdedir. %19’u da demin bahsettiğimiz restoranlar olsun marinalar olsun yutdışınadır. Ben onlara finans sistemini ve dünya gerçeklerini biraz anlamaktan uzak düşen insanların yaptığı yorum olarak bakıyorum.
'TÜRK ŞİRKETLERİ BÖLGESEL GÜÇ OLSUN DEDİK' DIŞARI AÇILDIK
Ferit Şahenk: Yurtdışına açılma konusundaki yanlış anlaşılmada benim mantık olarak yapabileceğim bir şey yok. Biz demiyor muyduk ki Türk şirketleri bölgesel güç olsun. Bunların olabilmesi için yurt dışına da yatırım yapabilmeniz lazım. Bunları hep ben diyorum, Türkiye’deki kapitalizmin, globalleşmenin büyümesiyle olan yeni şeyler. Bu jargonları da insanlarımıza hepimiz anlatacağız, öğreteceğiz ve bunları geçip gideceğiz. Normal bunlar.
d.REAM BİR RÜYAYDI GERÇEK OLDU
Ferit Şahenk: Yurt dışında Türkiye’nin ismini benim hep “soft power” diye değerlendirdiğim şekilde öğretmeye başlayan bir konsept var. son dönemde birkaç markamızla, bu Nusret olsun Günaydın olsun, şimdi Rüya adlı yeni Türk lokantamız ile birlikte, bu konsepti yaşıyoruz. Türk ve Anadolu mutfağını en iyi şekilde yurt dışına anlatan bir grup haline geldik. Bu sektörü kayıtlı ekonominin bir parçası haline getirmek, bunun yanında turizmin genelde dünyada en büyük eksiği olan lisan ve eğitim bakımından bu sektörü bir yere getirmek de bizim misyonumuz diye bakıyoruz. Çok önemsediğimiz bir iş ve çok kısa zamanda dünyada bu işi yapan pek çok şirketiyle, girişimcileriyle de tanışma fırsatı bulduk. Sizlerin de yardımlarıyla bu son senelerde bizi doğru duyurma fırsatı bulduk ama daha fazla yapacağız bunu. D.ream bir rüyaydı. Sağ olsun Levent’le (Levent Veziroğlu) bir seyahatte bir beyaz sayfanın üzerine “Biz bunu yapsak ne olur, böyle bir eksiklik var” diye çizdik. Çünkü Levent Bey eskiden benim ofisimin başkanlığını yapıyordu. Araştırmalar yaptık, gördük ki dünyada gelir arttıkça her şeye rağmen turizm arttıkça yeni inşaatlarda artık eskisi gibi mutfakların metrekaresi azaldıkça insanlar daha fazla dışarıda yemek yemeye başlıyor. Bunun yanında hem yemek yemek hem de eğlenmeyi bir arada görecekleri bizim "eatertainment" adını koyduğumuz konsepte dönülüyor. Biz bunu yaparken birçok restoranımızda artık sadece yemek yiyip misafirlerimizi göndermek değil, onların daha uzun kalacağı ortamlar yaratmaya çalışıyoruz. Bizim için eğitim çok önemli. Bu anlamda d.ream akademi ismi altında müthiş bir organizasyonumuz var. d.ream belirli ölçüde Naci Bey’in (Naci Başerdem) başkanlığını yaptığı, bizim hospitality dediğimiz otel grubuyla da iç içe çalışıyor. Şimdi artık otellerde dünyada şu trendi görüyoruz: Oteller restoranlarını, hatta yeme içmedeki room servislerini dahi üçüncü kişilere, bu işi yapanlara vermeye başladı. Bu anlamda dünyada çalıştığımız, konuşmaya başladığımız kurumlar da var. Ama en önemlisi Maris gibi belirli otellerimizde de d.reamleturizm grubunun beraber çalışması var. Son dönemde Nafiz Bey’in de (Nafiz Karadere) grubumuza katılmasıyla ki -zaten grubumuzdaydı- esas baba ocağına Doğuş Holding’e gelmesiyle eğlence tarafında da yeni atılımlara başlıyoruz. Zaten hepsi de benden bu açılışı yaptıktan sonra sizlerle bunları paylaşmak için can atıyorlardı. Belki biraz benim sessizliğim onları da sessiz kalmaya itti.
YEME İÇME VE OTELCİLİKTE 7-8 MİLYAR DOLARA ULAŞIRIZ
Ferit Şahenk : Bir memleketin ismini cismini duyurması, gelen misafirlerin daha uzun süreli kalması için bu eğlence ve yemek işleri sahiden çok önemli. Bunu da görüyoruz ki, sporda, kültürde, tarihte olduğu gibi yemek yani culinary dediğimiz olay memleketlerin kültürünün daha fazla anlaşılmasını, insanların daha sempatiyle bakmasını sağlıyor. Çünkü ağız tadı çok önemli bir şey, bir memleketin soft powerdediğimiz gücünü oluşturuyor. Bunu da verimli bir şekilde yapabiliyorsak ki, yapacağımıza ben çok inanıyorum. Amacımız burayı rahatlıkla 7-8 milyar dolarlık bir büyüklüğe getirmek. Her şey yerine oturur merak etmeyin.
RESTORAN İŞİ KENDİ NAKİT AKIŞINI SAĞLIYOR
Ferit Şahenk: d.ream şu anda bizim grubumuzun bir parçası, son yaptığımız transactionda ise finansal ortak olarak Metric Capital Partners ve Temasek de 1.2 milyar dolar olarak tescillendi. Aynı çarpanlarla bugün baksanız, aynı girişin değeri 1.5 milyar doların altında değil ama bizim tam Ergun Bey’lerin yatırım bankacılık değeriyle ölçtüğümüz bazı markalarımızı da büyütüyoruz. Onları da belli şekilde sermaye piyasalarıyla ve özel yatırımcılarla paylaşacağız. İnşallah bu 7’li 8’li rakamlara yakın zamanda geliriz. Bu işin en güzel tarafı, restoran işi belirli bir marjda kendi nakit akışını sağladığı zaman kendi kendini büyütebilme imkanına sahip. Bir de kazandığınız parayı sene sonunda, pek Ergun Bey’in (Ergun Özen) eski işine benzemeyen yanıyla hissedar olarak alabiliyorsunuz. Bu bankalarda biraz daha az oluyor.
d.REAM’İN SATIŞI DİREKT DOĞUŞ’A GELDİ
Ferit Şahenk : Doğuş Grubu’nun yurt dışındaki bütün yatırım yaptığı işlerin üstünde yapı olarak hep Doğuş Holding vardır. Yani biz d.ream’in %17sine MCP ve Temasek’i 200 milyon dolara finansal ortak olarak aldık. Bu anlamda direkt d.ream üzerinden Doğuş Holding’e gelmiştir. Bizim bir iki tane daha böyle yaptığımız iş var. Onları da zamanı gelince paylaşırız.
YEME İÇME İŞİNİ EĞLENCE İLE BAĞLADIK
Ferit Şahenk: Bu iş 1 milyar dolar olur mu olmaz mı diye tartışıyorduk. Biraz geçti. Geçecek. Ama tabi orada biz bu sektörde bir portföy yatırımcısı olarak kendimizi görüyorduk. Bunun içine tabii bizim kendi ürettiğimiz hem eğitimiyle hem konseptiyle bu formasyona girince olay çok daha hızlı gelişmeye başladı. O anlamda beklediğimizin üstünde oluştu. İlk başta bir iki sene kendi içimizi organize etmek için maliyetler oluşturduk. Bunun bazen tam olmasa da değişik dedikodularını da duyduk ama şu anda geldiğimiz seviyede artık grubun gittiği noktada yeme içme (food&baverage) işi entertainmentla (eğlence) beraber öyle bir yola doğru gidiyor.
BU YAZ RESTORANLARIMIZ YÜZDE 40-50 BÜYÜDÜ
Ferit Şahenk: Mesela dört gün evvel Dubaimall’da Günaydın’ın köfte-döner konseptini açtık. Üç günde dünyadaki 40 Günaydın içinde ikinci sıraya oturdu. Tabi bazı yerlerdeki ekonomik ölçekler de çok geniş. Genel olarak da bu yaz restoranlarımızda yüzde 40-50’ye yakın bir artışımız var.
TASARRUF YAPARIZ AMA GÖBEKLİTEPE DURMAZ
Ferit Şahenk: Sosyal sorumluluk faaliyetlerimize baktığımızda ise anlaşma yaptığımız bankalarımıza karşı, onların mudilerine karşı sorumluluğumuzu göstermemiz lazım. Tasarrufumuzu yapmamız lazım. Grup yine hak ettiği şekilde bir yere gelmeye başladığında yaptığımız anlaşmayla yine bu sosyal sorumluluk projelerini devam ettiririz. Çünkü memleketimizin problemlerine grup olarak çözülmesinde katkıda bulunabilmek, memleketimizin daha iyi tanıtılabilmesi için bu şart. Ben gurur duyuyorum. İnşallah sizlerle Göbeklitepe’ye de gideriz. Böyle güzelliklere imza atabilmek, Türkiye’nin dünyanın tarihini değiştiren böyle projelerinde yer alabilmek güzel bir şey. Ama şu anda artık zaman bizim gerçeklerimizde tasarruf yapma zamanıdır. Durdurmayacağımız bir Göbeklitepe vardır, bir iki başka projemiz vardır ama öbür projelerden bir iki sene affınızı rica edebiiriz.
GALATAPORT EN GEÇ 2020’DE BİTECEK
Ferit Şahenk: Galataport inşallah hep beraber en geç 2020’nin Şubat’ı Mart’ı gibi tamamlanacak. Bir de dikkatinizi çekerim Galataport gibi bir projenin ödenmesi, kredilenmesinin yapıldığı zamanlara bakarsanız bu bizim biraz sorumluluğumuzu ve Türkiye’ye inancımızı da gösterir. Burada bir öz değerlilik vardı. Peninsula Grubu dünyanın en lüks ve en özel eski otel gruplarından bir tanesidir. İlk defa gayrimenkule ve araziye eş ortak olarak bu projeyi yapıyorlar. Bu aslında böyle bir grubun da Türkiye’ye gösterdiği çok büyük güvendir. Şahsen başkanları bilfiil uğraşıyor. Yüzde 50-50 ortağız. Peninsula Grubu yaklaşık 225 milyon Avro koyuyor.
MARKALARIMIZIN DEĞERİNİ ÇOK İYİ BİLİYORUZ
Nafiz Karadere: Biz grup olarak markalarımızın değerini en iyi şekilde biliyoruz. Size öncelikle bunu söyleyeyim. Babylon 2019 yılında 20’nci yılını kutluyor olacak. Yine çok çok değerli bir markamız. Babylon’daki çalışmalarımız devam ediyor. Cappadox’un da inşallah beşinci yılı olacak önümüzdeki yıl. Babylon şu anda biliyorsunuz sadece Bomontiada’mızın içinde var. Bomontiada konseptini İzmir’e de taşıyoruz. Babylon da yine İzmir’deki bu Bomontiada projesinin içerisinde yer alıyor alacak. İstanbul dışında İzmir’de de faaliyetlerine devam ediyor olacak.
ARA HOCA’NIN 3 MİLYON FOTOĞRAFINI TARIYORUZ
Ferit Şahenk: Ara Hoca (Ara Güler), Leica’nın dünyadaki ilk 20 fotoğrafçısından biri seçildi. Son 70 senede ona özel bir ödül verdiler. Bilinen ve bilinmeyen çok özel fotoğraflarını Bomontiada’da görebileceksiniz. Müthiş bir arşivleme ekibi kurduk. Bir hastane ameliyathanesindeki titizlikle eski fotoğrafların arşivleyip, negatifler yeniden depolayıp restore ediyoruz. Ara Hoca’nın çekilmiş 3 milyondan fazla negatifi var. Bunlara yeniden hayat verip kendisiyle beraber kurduğumuz vakıfta çok şey yapacağız. Bomontiada’da Leica galerinin üzerindeki üçüncü kat tamamiyle uluslararası standartlara uygun muazzam bir arşiv ve dijitalleşme merkezi oluyor. Yangına dayanıklı arşivleri ve dolapları var.
YEME İÇME VE OTELCİLİKTE LOUIS VUITTON OLMAK İSTİYORUZ
-Bizim belli çerçevede yapmak istediğimiz, gitmek istediğimiz hedef var. O da şu: Hepiniz Louis Vuitton grubunu biliyorsunuz. Tabii biz bir Louis Vuitton grubu değiliz ama yapmak istediğimiz yeme içme ve otel grubumuzun mini bir Louis Vuitton olması. Dikkat ederseniz biz hiç otellerimizi aynı isimle değil kendi özellikleriyle başlangıçta arz ettiğim gibi hikayeleriyle oluşturmak istiyoruz. Tabii bunlar belli şekilde yatırımcıların da ilgisini çekiyor.
-İnşaat gibi ana sektörlerimiz devam edecek.
-Benim çok önem verdiğim bir işkolu da otomotiv. Son zamanlarda otomotivle ilgili duyumlar çıktı üzüldüm ben. Otomotiv bizim için büyümeye de devam edeceğimiz bir sektör. Çok iyi bir bayii yapısına sahibiz.
-E-ticarette n11 en değerli markalarımızdan biri, kendini ispatladı ve çok başarılı oldu. Son 6-7 aydır da bütçe anlamında artıya geçti. Bu alanda birkaç yıl içinde Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri olmaya aday.