Analiz - İflas Ticari Hayatı "Erteliyor"
Son dönemde 100'ün üzerinde şirketin iflas erteleme kararı alması, şirketlerin "basiretli" yönetilip yönetilemediği ve bu müessesenin kötüye kullanılıp kullanılmadığı tartışmalarını beraberinde getirirken, bu durum ticari hayatta güveni sarsıyor- Türkiye
İSTANBUL (AA) - MURAT BİRİNCİ - Son dönemde 100'ün üzerinde şirketin iflas erteleme kararı alması, şirketlerin "basiretli" yönetilip yönetilemediği ve bu müessesenin kötüye kullanılıp kullanılmadığı tartışmalarına yol açtı.
Ticari hayat içerisindeki olumsuzluklar nedeniyle borcunu ödeyemez hale gelmiş sermaye şirketlerinin ve kooperatiflerin iflas hallerinin, belirli şart ve koşullar çerçevesinde bir müddet ötelenmesi şeklinde tanımlanan "iflasın ertelenmesi" son dönemde sıklıkla duyulur oldu.
Şirketlerin basiretli tacir gibi davranmamaları başta olmak üzere, küresel piyasalardaki dalgalanmalar, kur riski, alacak tahsilatında vadenin uzaması ya da hiç tahsilat yapılamaması gibi nedenlerle firmalar borcunu ödeyemez hale gelebiliyor.
Firmaların iflas erteleme ya da tedbir kararı almaları ticari hayatın bütün paydaşlarını olumsuz etkilediği gibi güven unsurunun da erozyona uğramasına neden oluyor.
Uzmanlar, iflasın ertelenmesi müessesesinin aksayan ve kötüye kullanımına yol açan yönlerinin ivedi şekilde düzeltilmesi gerektiğini, tedbir alınmadığı takdirde ticari hayatta daha olumsuz gelişmelerin yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.
- "İflas erteleme yaygın şekilde kötüye kullanıldı"
AA muhabirinin Türkiye Bankalar Birliği (TBB) yetkililerinden edindiği bilgiye göre İcra ve İflas Kanunu’nda 2003 yılında yapılan değişiklikler, alacaklıların haklarında ve borçlu-alacaklı ilişkilerinde tehlikeli bozulmalara yol açtı.
İflas ertelemenin ilk uygulamaya sokulduğu günden bu yana yaygın bir şekilde kötüye kullanıldığı ve hala da çok tartışmalı bir konu olduğu ifade ediliyor. Pratikte, borçluların, izin verilen azami 5 yıl süreye kadar rutin bir biçimde erteleme talep ettiği ve mahkemelerin de bu ertelemeyi rutin bir biçimde yaptığı kaydediliyor.
Kötüye kullanımları caydırmak amacıyla, Yargıtay'ın bir iflas erteleme kararı vermenin ön koşullarını ayrıntılarıyla düzenlediği ve belirlediği, fakat buna karşı borçluların da alacaklıların icra takiplerini bloke etmek amacına yönelik ihtiyati tedbir kararları almak gibi başka kötüye kullanım yollarına ve araçlarına başvurduğu belirtiliyor.
Borçlunun kefillerinin mal ve varlıklarının da sıklıkla borçlu iflas erteleme sürecine tabi olmadan kısa süre önce borçluya devredildiği ve böylece alacaklının alacaklarını kurtarma şansına engel olunduğu görüldüğü vurgulanıyor.
Bu konunun sağlıklı bir hale gelebilmesi için bazı önerilerinin olduğunu aktaran TBB yetkilileri, bunları şöyle sıraladı:
"Erteleme hakkı sadece geçici bir likidite problemi bulunan yaşayabilir durumdaki borçlulara tanınması gereken bir hak olmalıdır. Bir iflas takibinde mahkeme kararını erteletebilmek veya süreci durdurabilmek için, borçlunun hakimi gereken tüm doküman ve kanıtlarla desteklenmiş 'ciddi ve ikna edici' bir kurtarma planıyla ya da 'kurtarma projesiyle' ikna etmesi gerekir. Erteleme hakkı tanındığı takdirde, mahkemenin şirketin mal varlığını korumak için bazı tedbirler alması ve şirketin mevcut yönetiminin yerini alacak ya da daha yaygın olarak yönetimin eylem ve kararlarında onay yetkisine sahip olan bir kayyım tayin etmesi gerekir. İflasın ertelenmesi, teminatsız alacakların takibini önler, fakat teminatlı alacakların takibini durdurmaz ve aynı zamanda, hacizli ve takyitli olanlar da dahil borçlunun varlıklarına el konulmasını veya bunların satılmasını da engeller.
İflas erteleme süresi uzatmalarıyla birlikte azami 1-2 yılla sınırlandırılmalı ve alacaklıların hak ve menfaatlerini koruyan gerekçelerle, erteleme kararı alabilmek daha katı ve sıkı koşullara ve kurallara tabi tutulmalıdır. İyileştirme projesinin hayata geçirilebilir olup olmadığının mahkeme tarafından araştırılması için öncelikli husus, mahkemeye sunulan belge ve bilgilerin tereddüde mahal vermeyecek şekilde, şirketin mali durumunu ortaya koyabilmesidir. İyileştirme projesi, asla borçlunun mevcut mal varlığının eksiltilmesine dayanmamalıdır. Borçlunun tüm mal varlığı alacaklıların tamamının alacaklarının güvencesini teşkil etmekte olup, erteleme sonunda hiçbir alacaklının durumu, erteleme öncesindeki durumundan daha kötü bir hale getirilmemelidir."
- "İflas erteleme yol olarak açılırsa ticari hayat biter"
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, iflas erteleme konusunda bankacılık sektörünün doğrudan etkilenmesinin yanı sıra bütün ticaret erbabının da bundan etkilendiğini söyledi.
Çünkü şirketlerin sadece bankalara değil aynı zamanda piyasadan da borçlandığını ifade eden Ateş, "Çarşıda bir esnaf düşünün ona buna borçlanmış, bir gün elinde bir kararla geliyor. Diyor ki 'Mahkeme tedbir kararı koydu'. Başvuru neticesinde mahkeme ya iflas erteleme ya da iflas kararı verecek. Birileri şuna bakmalı; 'Tedbirli iken aradan bir kaç yıl geçtikten sonra kaç tane iflas erteleme kararı verilen şirket borçlarını eda etmiş ve ticari hayata geri dönmüş'. Bu ekonomik yarar için yapılıyor. Kimin yararı? Öncelikle toplumun yararıdır. Şirket ortadan kalkıyor, kapanın elinde ve cebinde kalıyorsa ben buna karşıyım. Bu ticari ahlakı bozar." dedi.
Ticari etiği olmayan hiç bir toplumun demokratikleşemeyeceğini, kurumsallaşamayacağını ve kalkınamayacağını vurgulayan Ateş, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Çocuğumuza verdiğimiz sözleri tutmak zorunda değil miyiz? Ondan da bunu beklemiyor muyuz? Peki iki vatandaş arasında fark ne? Acze düşmüştür bu ayrı. Bankacılık sektörü olarak herkese yardımcı oluyoruz. Siz önünüze tamamen hukuki duvar ördüğünüzde, o duvarın arkasında ne olduğunu bilemiyoruz. Dolayısıyla bu ekonomik olarak fayda sağlamıyor, zarar getiriyor. Bizim güvenimiz sarsılıyor ve kredi vermekten kaçınıyoruz. Çok teminatlı kredi vermeye başlıyoruz sonra bize kızıyorlar. Bir tek ipotekte 4-5 yıl aradan geçse de benden sonra gelecek alacağına sahip çıkar.
Bu alacağı DenizBank'ın, A ya da B bankasının alacağı olarak düşünmeyin. Tüyü bitmemiş yetimin diye düşünün. Çünkü mevduatı alıp kredi olarak veriyorum. Sermayemiz var ama çoğunlukla mevduatla borçlanıyoruz, yurt dışından kredi kullanarak kredi veriyoruz. Bu krediler geri ödenmezse mevduatı, yurt dışı borçları nasıl geri ödeyeceğiz? Gerçek manada acze düşenleri tenzih ediyorum. Bu bir yol alarak açılırsa ticari hayat biter. İnanın borçlu bile mutlu olmaz. Çünkü uzun vadede borç bulacağı kurum, esnaf bulamaz. Mahkemelerimiz tabi ki değerlendiriyordur. Bunların ihtisas mahkemelerince, gerçekten aydınlığa çıkacak şansı olan şirketlere yapılması gerekir. Ticari hatayı kreditöre çektirmeye kalkarsanız o zaman adaletten söz edemezseniz."
İflas ertelemelerde çekin rolüne de değinen Ateş, dünyada çekin ödeme aracı olarak kullanıldığını, Türkiye'de ise borçlanma aracı olarak vadeli kullanıldığını söyledi.
Ateş, çeke güvenin sarsılmasıyla, bankanın itibarının azaldığını ve piyasada çekin kabul edilebilirliğinin kalmadığını dile getirdi.
Çekle ilgili yeni düzenleme yapılması gerektiğini ifade eden Ateş, özellikle bir takım grupların birbirine hatır çeki verdiğine ve mutluluk zinciri gibi bir yapının oluşturulduğuna işaret etti.
Hakan Ateş, bu zincirin kopması durumunda şirketlerin teker teker batacağını belirterek, "Bunların hepsi ticarete zarar veriyor" diye konuştu.
- "Karşı tarafı tanımak çek ve risk raporlarından geçiyor"
Kredi Kayıt Bürosu (KKB) Genel Müdürü Kasım Akdeniz ise normal ticari hayat içerisinde çeklerin karşılıksız çıkması durumuyla karşı karşıya kalındığını burada dürüst ve kötü niyetli davranışların görülebildiğini söyledi.
Satışların beklendiği gibi gitmemesi, kriz çıkması gibi nedenlerle çeklerin ödenemediğini ancak zaman içerisinde para kazanılması durumunda çeklerin gecikmeli ödendiğini ifade eden Akdeniz, burada borç ve alacaklının iyi niyetli olduğunu belirtti.
Akdeniz, bir iflas erteleme ya da çeklerle ilgili ihtiyati tedbir kararlarının biraz karşı tarafın kötü niyetine girebildiğine dikkati çekti.
Vadeli mal satanların çok dikkat etmeleri gerektiği tavsiyesinde bulunan Akdeniz, "Buradan şunu anlamalıyız; karşı tarafla ilgili geçmiş dönem ödeme performansı biliniyor mu? Piyasaya olan borçlarını ödemiş mi? Bankalara borçlarını ödüyor mu? Geçmiş dönemde herhangi bir olumsuzluk yaşadı mı? gibi soruların analiz edilmesi gerekir. Vadeli bir satış varsa her zaman risk vardır. Risk varsa bunun yönetilmesi gerekir. Riski yönetmekte ancak karşı tarafla ilgili bilgi sahibi olmakla mümkündür. Bunun yolu da çek ve risk raporlarından geçiyor." dedi.
- "Çeklerin güvenilirliği azaldı, ödenme oranı düştü"
Bilgin&Birinci Hukuk Bürosu Kurucu Ortağı Avukat Davut Bilgin, iflasın ertelenmesinin amacının borçlu firmayı yaşatarak alacaklarını ödemek ve firmanın tekrar işlevsel hale gelmesini sağlamak olduğunu dile getirdi.
Firmaların batma ya da borca batık hale gelme nedenlerini anlatan Bilgin, en önemli sebebin basiretli tacir gibi davranmamaları olduğunu söyledi.
Bilgin, son zamanlarda firmaların alacaklarını tahsil etmekte zorlandığını ya da hiç tahsil edemediklerini aktararak, çekle ilgili yapılan düzenlemelerin de çeklerin güvenirliğini kaldırdığı gibi ödenme oranlarını oldukça düşürdüğünü ifade etti.
Alacağını tahsil edemeyen şirketlerin, ya çek kırdırdığını, ya maliyetinin altında satımlar gerçekleştirdiğini, ya da borçlarını ödeyebilmek için hatır çeki olayına girdiğini anlatan Bilgin, “Belli bir plan çerçevesinde kullanılmayan krediler nedeniyle seneler içinde ödemekle karşı karşıya kalınan faizler de firmalara büyük yük getirmekte. İş hukukundaki yanlı uygulamalar nedeniyle kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, yargılama gideri gibi işverene binen çoğu haksız ve yersiz yük, vergisel olumsuzlukları da eklemek gerekir. 'Son damlanın düşmesiyle bardak taşar' ve neticesinde firma borç ödeyemez, alacak oluşturmaz, borcunu yönetemez hale gelerek batmakla yüzleşir." diye konuştu.
Bilgin, borca batık hale gelen firmaların büyük bir kısmının ilk defa böyle bir durumla karşılaştıklarını belirterek, şunları kaydetti:
"Şirketlerin ilk yaptıkları şey, borçlarını ötelemek için alacaklı firmalarla görüşüp, ikili ilişkileri çerçevesinde alacağı vadelendirmek ya da günü gelmiş çeki başka bir çekle değiştirerek zaman kazanma oluyor. İflasın ertelenmesi pahalı ve meşakkatli bir yol. Bir firmanın iflasın ertelenmesine başvurması ve neticesinde tedbir kararı alabilmesi için borca batık olması ve mali durumunun iyileştirilmesi ümidinin bulunması gerek. Bunun için de ciddi ve inandırıcı olduğunu somut bilgi ve belgelerle gösteren bir iyileştirme projesinin hazırlanarak mahkemeye sunulması lazım.”
- "Uygulamada birçok haklı eleştiri var"
Bilgin, iflasın ertelenmesi kararının kanunen 1 yıl olduğu ve en fazla 4 kere daha uzatılabileceği bilgisini vererek, “Mahkeme iflasın ertelenmesine karar vermesi durumunda tedbirler ve kayyum gözetimi uygulanmaya devam eder." dedi.
"İflasın ertelenmesi faydalı bir kurum mudur? Uygulamada suistimal edilmekte midir?" şeklindeki soruların gündeme sıklıkla geldiğine işaret eden Bilgin, kuruluş amacına bakıldığında faydalı bir kurum olduğunu fakat uygulamada birçok haklı eleştiri aldığını söyledi.
Bilgin, şöyle devam etti:
"Bunlardan en önemlisi şirketin iflas ertelenmesi süreci içerisinde iyi yönetilemediği, kayyumun seçimi, yeterlilikleri ve çalışma yöntemlerinden kaynaklanan nedenlerle rasyonel bir idare tarzı oluşturulamadığı, şirketin içerisinin boşaltıldığı, kaynak edinememesi nedeniyle çalışamadığı gibi çalışmama ve eskime nedeniyle değer kaybına uğradığı noktasında eleştiriler had safhadadır. Açık konuşmak gerekirse firmaların ekserisi iflasın ertelenmesine borçlarını çalışıp zamana yayıp yapılandırarak ödemek amacıyla başvurmaktadır."
Şirketin merkezinin değiştirilip iflasın ertelenmesi davalarının farklı illerden açılmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bilgin, bu yola iflas ertelemesi davalarının açılması ve tedbir kararı aldırılmasının hızlandırılması amacıyla başvurulduğunu söyledi.
Bilgin, özellikle ticaret mahkemelerinin tek hakimli olduğu dönem bunun yapıldığını, ancak bu durumun kamuoyunda olumlu bir etki bırakmadığını ifade etti.