İsveç’in korona stratejisi nedir?

İsveç’in en büyük ve etkili gazetelerinden Dagens Nyheter’de, ülkenin izlediği korona mücadele yöntemi hakkında Prof. Olof Petersson’un ilginç bir yazısı çıktı (9.6.2020). Konuyla ilgili okuduğum en güçlü metindi.

Siyasal bilimler profesörü Petersson bu konuda konuşabilecek en yetkin isimlerden biri. İsveç’te yoğun şekilde izlenen ve tartışılan ünlü “Güç Araştırması” komisyonunun başkanlığını yaptı (maktutredningen). Komisyon uzun yıllar, yurttaşların her alanda karar süreçlerine daha çok katılması ve demokratik devlet için neler yapılması gerektiğini araştırdı. Önerileri hayli etkili oldu.

Petersson’un anlattığı korona stratejisi uygulamada karışık sonuçlar doğurdu. Avrupa’da en yüksek ölüm oranına sahip ülkeler sıralamasında İsveç 5. sırada. Bunun başlıca nedeni son yıllarda sağlık ve yaşlılara bakım hizmetlerine yapılan yatırımların azalmış olması. Ama İsveçliler, yasaklara olabildiğince az başvuran ve kendilerine geniş özgürlük tanıyan uygulamadan memnun. İktidardaki koalisyonun birinci ortağı sosyal demokrat partinin oylarındaki kriz öncesine göre %7-8 gibi müthiş artış bunu gösteriyor.

Şahsen tanıdığım Petersson’u aradım ve izin verirse makalesini Türkçeye çevirmek istediğimi söyledim. Çok memnun olacağını ifade etti ve gazetenin yazı işlerinden de onay aldı. Daha sonra Türkiye’deki okuyucular için kısa bir mesaj istedim, o ricamızı da kırmadı.

Aşağıda önce Petersson’un makalesini, sonra okuyucularımıza mesajını sunuyorum.
Çeviren Haluk Özdalga.

* * * * *

İsveç’in korona krizi karşısında izlediği yol, ülke içinde ve dışında yaygın tartışma konusu oldu. Pek çok ülke sert yasaklar getirirken, İsveç büyük ölçüde yurttaşların gönüllü davranışlarına güvendi. Ancak hükümet bir strateji oluşturmadığını söylüyor.

Kim haklı? İsveç’in belli bir strateji izlediğini söyleyenler mi? Veya sadece zaman içinde değişen duruma göre bir dizi önlem aldığını söyleyen hükümet mi?

İki taraf da haklı. İsveç özel bir strateji seçti, ama bu seçim şimdi değil yaklaşık yirmi yıl önce yapıldı.

Bireyin kişisel sorumluluğu ilkesi, 2004’de kabul edilen Salgın Hastalıklara Karşı Korunma yasasında yazılı. Bundan önce aynı konuda geleneksel türden bir yasamız vardı. Devlet ve yerel yönetimlerin salgın sırasında hangi durumda hangi önlemleri alacağı yazılıydı.

2004’deki yeni yasa bir perspektif sıçraması ifade eder. Eskiden mevcut yasaklayıcı ve zorlayıcı önlemlerin uygulama imkanı korundu. Ama şimdi salgından korunmak için bireyin büyük sorumluk alması anlayışı getirildi.

Yeni yasadaki bölümlerden biri “Salgının yayılmasını önlemede bireyin sorumluluğu” başlığını taşır. Her birey, bilinçli davranarak ve makul önleyici önlemler alarak, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemeye katkı yapmalıdır.

Burada “her birey” anahtar kavramdır. Artık bir salgın karşısında ülkenin kendisini koruması, her bireyin salgının yayılmasını engellemeye katkı yapabileceği ve yapmayı isteyeceği varsayımı üzerine kuruludur. Böylelikle yetkili kurumlara da genişlemiş bir rol yüklendi. Bilgilendirme artık belirleyicidir. Yasadaki ifadeyle, yetkili kurumlar “yaşamı ve sağlığı tehdit eden salgına karşı her bireyin kendisini koruması için gerekli bilgilendirme ve önerileri kamuya temin edecektir.”

Şimdi gördüğümüz bu ilkelerin pratikteki uygulaması. Yetkililer, ellerindeki veri tabanı izin verdiği ölçüde, salgının yayılmasıyla ilgili güncel ve doğru bilgiler sağlamaya çalışıyor. Öneriler az sayıda basit önleme yoğunlaştı: Hastaysan evde kal. Mümkünse evinde çalış. Yaşlıları koru. Ellerini yıka. Başkalarına karşı fiziki mesafeyi koru. Daha sonra, bu önerileri uygulamak ve salgının yayılmasını önlemeye katkı yapmak, kendi sağduyusuna göre hareket edecek ve makul koruyucu önlemler alacak bireylere kalmaktadır.

Perspektif sıçraması 2004’de çok ayrıntılı düşünüldü. Yeni yasa esasen, devletin insana bakış tarzını değiştirdiği anlamına geliyordu. Tasarı hazırlanırken yapılan araştırma, etik ve ilkesel görüşlere büyük ağırlık verdi. “Salgına karşı mücadelenin, hümanist bir insan anlayışına dayanması” kabulünden yola çıkıldı. Bütün insanların eşit değere sahip olduğu, bireyin onuru ve kendi kararlarını alma hakkı başlıca unsurları oluşturdu.

Araştırmanın vardığı sonuca göre, hümanizmin insan anlayışında birey; özgür, sorumlu ve onur taşıyan bir öznedir, ben’dir. Birey hiçbir zaman bir araç olarak görülmemeli ve kullanılmamalıdır. İnsan her zaman kendi başına bir amaçtır. Hümanist insan anlayışının varsayımına göre birey, kendi etik değerlendirmesine göre değişik alternatifler arasından seçim yapabilir.

İsveç modelinde yurttaş sorumluluğu işleyecekse, bazı önkoşullar sağlanmalıdır. Yetkililer sürekli olarak kamuyu bilgilendirmelidir. Yurttaşlar toplumsal sorumluluk alabilmeli ve bunu istemelidir.

Büyük bir soru şudur: Ortak düzenlemeler üzerine kurulu toplumsal güvenlik arayışını, bireyin seçme hakkı arayışı ile nasıl birleştirebiliriz? Nihai olarak bu, bireyin özgür tercihleri ile dayanışmacı toplumun nasıl uzlaşacağı konusudur.

Bu sorunun bir cevabı günümüzün korona krizinde bulunabilir.  Bireylerin özgür seçimi toplumsal birliği dikkate alıyorsa, salgına karşı yurttaşların kişisel sorumluluğu üzerine kurulu etkili bir korunma mümkün olabilir.

Bu noktada, kolektif davranışın mantığına ilişkin sorunlar ortaya çıkar. İsveç modelinde yurttaş sorumluluğu güven üzerine kuruludur. Kısmen insanların yetkili kurumlara güveni. Kısman insanların birbirine güveni.

Bu ortak güven sermayesi hassas bir üründür. Güven hızla çökebilir. Ama birbirine güvenen insanların tecrübesi sonunda veya başka nedenlerle güçlenebilir de. Başka insanların salgından korunma önerilerine uyduğunu gören kişi, kuralları uygulamaya daha yatkın olur.

Korona krizinin nasıl biteceğini hiç kimse bilmiyor. İsveç’in stratejisi güven üzerine kurulu. Yetkili kurumların, organizasyonların, şirketlerin ve bireylerin elinden gelenin en iyisini yaptığına güvenmek gerekiyor.

Yeni yasanın felsefesi tarihsel olarak eşi görülmemiş bir durumdur. Bir ülke yurttaşlarına güvenen bir devlet yönetimine sahip olmaktadır.

Nihai olarak bu, demokrasinin nasıl işlediğine bağlıdır. Demokrasi özgürlük anlamına gelir. Özgürlük güç demektir. Güç sorumluluk demektir. Salgından korunma yasası yurttaşlara özgürlük ve güç, ama aynı zamanda sorumluluk veriyor.

Gelecekteki bir korona komisyonu yurttaşların sorumluluklarını nasıl yerine getirdiğini araştırmalıdır.

* * * * *

Petersson’un okuyucularımıza mesajı:

“Önemli bir soru, İsveç’in stratejisinin başka ülkelerde ne kadar kullanılabilir olduğudur. Toplumsal yapılar ve siyasi kültür açısından İskandinav ülkeleri benzer olmasına rağmen, Norveç ve Danimarka kısmen farklı stratejiler uyguladı. Norveç ve Danimarka’nın bulaşıcı hastalıklarla mücadele yasaları, vatandaşların kişisel sorumluluğuna aynı şekilde vurgu yapmıyor.

Ayrıca devlet kurumlarının işleyişi de farklı. İsveç’te devlet kurumları teşkilat olarak hükümetin bakanlıkları dışındadır. Hükümette görev yapan siyasetçiler kendilerini geri planda tutar, sadece önemli ve genel konularda öne çıkar. Kamuya bilgi akışını kurumların uzmanları yönetir.

Gelenekler, devlet yapısı ve başka pek çok açıdan İsveç ve Türkiye arasında farklar daha büyük. Ancak korona krizi bize, ülkeleri kıyaslarken sadece farklılıkları görmemek gerektiğini öğretti. Bu salgın tarihi, dini, siyaseti, medya düzeni ne olursa olsun bütün insanları ve ülkeleri vuruyor.

Korona salgını, toplumun siyasetten daha önemli olduğunu gösterdi. Salgında darbe yiyenlere yardım için gereken önlemlerin alınmasını siyasetçiler ve kurumlar kolaylaştırabilir veya zorlaştırabilir.

Ancak zorlama yetmiyor. Bir salgın ancak tek tek her yurttaş, başkalarına hastalık bulaştırmayacak şekilde günlük yaşamını uyarlamak için gereken bilgi, istek ve yeteneğe sahipse durdurulabilir.

İsveç kendi salgın hastalıklardan korunma yasasında bu anlayışı ifade etmeye çalıştı. Salgını durdurmak için en etkili yol, hümanizmin özgürlük, sorumluluk ve insanın değeriyle ilgili düşünceleridir.”

Sonraki Haber